Her yeni yıl, içinde bir heyecan, bir çılgınlık barındırır. Kimimiz sevdiklerimizle sofralarda, kimimiz meydanlarda kutlarız. Ama bazı çılgınlıklar vardır ki bireysel bir meydan okumayı, toplumsal bir serzenişi beraberinde getirir. İşte benim de 2025’in ilk günü, “Bim değil, Migros!” diyerek çıktığım bu alışveriş yolculuğu, tam olarak böyle bir hikâye…
Hani geçen yıl, Murat Kurum’un “Ne dediysek o!” diyerek plastik poşetlerin fiyatını 25 kuruşta sabitleme açıklaması vardı ya… İşte o cümlenin zihnimizdeki yankısı henüz dinmeden, bu yıl 50 kuruşa çıkmış poşetlerle yeni bir döneme giriş yaptık. Reis’in “Nereden nereye!” dediği gibi, hayat bizleri başka bir basamağa taşıdı dostlar. Ama gelin görün ki, artık sadece bir poşetin bile bir dönemin özeti olduğunu anladık.
Bugün, çarşıda birkaç işimi halletmek için bindiğim o meşhur Vahap Seçer’in sarı limon otobüsü beni bambaşka bir maceraya taşıdı. Pozcu’da inmek, aslında sıradan bir tercih gibi görünüyordu. Ama şeytanın kulağına eğilmesiyle başladı her şey: “Bugün zengin gibi davran, çılgınlık yap. Migros’a git!” dedi. Haklıydı, Bim, A101, Şok’un kapılarını o gün ardıma kadar kapattım.
Migros: Fakirlikten Kaçışın Pahalı Adı
Migros’un kapısından içeri adım attığımda hissettiğim duygu tarifsizdi. Sanki hayatım boyunca o kapıdan girmeye çalışmış, ama hep bir adım uzakta kalmıştım. Mağrur, kendimden emin bir şekilde girdim içeri. Etrafım ışıltılı reyonlar, pırıl pırıl manav ve kasap bölümleriyle doluydu. “Bugün buradayım ve buradan alışveriş yapacağım,” dedim kendi kendime.
İlk olarak manav bölümüne yöneldim. Patates, havuç, domates… Öyle bir ışıltıyla sergilenmişti ki, sanki bu ürünler başka bir dünyadan gelmişti. Kasap reyonu ise tam bir başyapıt! Uykuluk aldım, tavuk aldım, kıyma aldım. Dedim ki, “Zaten dünden günahkârım, bugün bari zengin günahkâr olayım!”
Kasada Gerçekleşen Çılgınlık
Ama hayat öyle her zaman ışıltılı değil, dostlar. Bu çılgınlığın bir de bedeli vardı. Kasada maaşımın onda birini öderken içimde hafif bir titreme, yüzümde bir tebessümle poşetlere sarıldım. O poşetler var ya, hani şu 50 kuruşluk poşetler… İşte o günün gerçek kahramanlarıydı. Migros yazısıyla süslenmiş o poşetler, taşıdığım her şeyden daha ağırdı aslında.
Mağazadan çıkışım ise tam bir yıldız yürüyüşü gibiydi. Elimde poşetlerle poz verdim adeta. Sanki tüm Mersin basını oradaydı. Otobüse bindiğimde ise insanlar poşetlerime bakıp fısıldaşıyordu. Gıpta, şaşkınlık, hayranlık… Her duygu vardı.
Migros’un Dersi: Çılgınlık, Ama Ders Verici
Eve vardığımda küçük oğlum Efe’nin “Baba, Bim’e gitmedin mi?” sorusuyla irkildim. O naif çocuk, Migros’un ne anlama geldiğini henüz bilmiyordu. Ona, bunun bir çılgınlık olduğunu, ama her zaman yapılamayacağını anlattım. “Bugün Migros’taydım,” dedim. “Ama bu sadece bir günlüğüne…”
Yeni Yıl, Yeni Umutlar
Ve geldik yılın ilk gününden çıkardığımız derslere… Plastik poşetlerin zamlanması, alışverişteki fiyatların uçukluğu, her şey bir yana, bugün umudu kaybetmememiz gerektiğini hatırlattı.
2025’te savaşsız, barış dolu bir dünya, çocukların aç yatmadığı bir Türkiye ve kimsenin boynunun bükülmediği bir yıl diliyorum. Migros’ta başlayan bu hikâyenin sonunda, umut ve sevgi kazanmalı.
Bugün çılgındım, ama bir gün bu çılgınlıklar normalleşecek… İşte o zaman, “Nereden nereye!” demenin gerçek anlamını hep birlikte yaşayacağız.
Mutlu yıllar dostlar…
(GHA)