Sariye Nur Dönmez’in kaleminden; “MEHMET ALİ BİRAND.”
1995’te, doktor hatası nedeniyle oluşan bir komplikasyon nedeniyle oksijensiz kaldığım için bedensel engelli olarak doğdum. İlkokul yıllarımda annemin desteğiyle okula gidiyor, yönetmelik gereği en üst katta olan sınıfıma çıkarken kaslarım güçsüz olduğu için zorlanıyordum.
Yetkililere durumu bildirmemize rağmen okul müdürü gayet katı ve vicdandan yoksun bir tavırla, “Yönetmelik gereği öyle” diyerek konuyu geçiştiriyor ve sınıfımı aşağı kata almıyordu. Evime yakın olan tek okul olduğu için okulumu değiştirmem de mümkün değildi.
“O gün gazetecilik gözümde farklı bir boyut kazandı”
Sosyal medya kavramının hayatımıza girmediği yıllardan bahsediyorum. Twitter kampanyalarıyla hak aramak o günlerde mümkün değildi. 1990’ların ortasında televizyon başta olmak üzere geleneksel medya mecraları, kamuoyu oluşturma ve toplumsal etki yaratma bakımından bugünkünden çok daha güçlüydü.
Biz de ailemle bir şekilde Kanal D Ana Haber’e ulaştık. Durumu anlattık. Bir muhabir, okulda yaşadıklarımı haberleştirdi. Söyleşi sırasında kameraya bakarak sarf ettiğim cümleler bugün bile aklımda. O akşam beni konu alan haber, Mehmet Ali Birand’ın sunumuyla ekranlara geldi.
Okul müdürüne göre asla çözülemeyecek bir sorun, haberin yayımlanmasının hemen ertesinde çözülmüştü. Hayatımı zorlaştıran resmi yönetmelik hızla değiştirildi. Okul kantini bina dışına taşındı. Giriş katına indirilen sınıfım için böylece yer açıldı.
O gün gazetecilik gözümde farklı bir boyut kazandı. Değerli bir mesleğimiz var. Toplumun vicdanı ve adaleti olduğunu düşünüyorum. Bir çocuğun umuduna sahip çıkan bir annenin feryadını bir haber sayesinde öğrendiğimizde ona el uzatabiliyoruz.
O haber, bütün öğrenim hayatımı olumlu yönde değiştirdi. Arkadaşlarımla daha fazla vakit geçirmemi de sağladı çünkü artık bahçeye daha rahat çıkabiliyordum. Sadece doktorların değil, gazetecilerin de hayat kurtarabileceğini görmüştüm.
Şimdi öğrenim hayatını başarıyla tamamlamış ve kendi ayakları üzerinde durabilen, ödüllü bir gazeteciyim. Bu hikâyeyi bugün anlattım çünkü medya nasıl bir hâl alırsa alsın gazetecinin ilkelerini ve habercilik anlayışını koruması gerektiği kanaatindeyim.
Hassas değerler çerçevesinde icra edilmesi gereken bir iş yapıyoruz. “Mesleki dezenformasyon” ile bazen olaylara karşı duyarsızlaşabiliyor ya da olan bitenin sadece ‘’haber’’ kısmını görebiliyoruz. Bu yüzden bir haberin, insan hayatını derinden etkileyebileceğini, Birand’ın doğum günü vesilesiyle, naçizane hatırlatmak istedim.
Medya değişebilir ama haberciler ilkelerinden ve tutkularından taviz vermesin ki gazetecilik onurlu ve umutları yeşertebilen bir meslek olmaya devam etsin.