featured
  1. Haberler
  2. Güncel
  3. Topak: Bir Yavrunun Büyüme Hikayesi

Topak: Bir Yavrunun Büyüme Hikayesi

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

TOPAK

Adını benim koyduğum bir isim: Topak. Onu mini minnacık, daha yavruyken iş yerinin bahçesinde köşeye sinmiş bir vaziyette buldum. Önce aldırış etmedim ama beni görünce paytak paytak ayağımın dibine sokuluşunu, masum bakışlarıyla gözlerimin içine süzülüşünü görünce dayanamadım.

Ben ona o bana bakışırken, yavaş yavaş yanıma sokuldu, sonra da kuyruğunu sallayarak benimle birlikte çalıştığım büroya doğru yürümeye başladı. O kadar küçük ve o kadar savunmasız gözlerle bakıyordu ki etrafına, sanki beni al, beni sev der gibi geliyordu. Onun sevgisinin karşısında ben de başını okşayarak bir bağ kurduk aramızda.

Aslında o anda onun tek isteği tabii ki karnını birinin doyurmasıydı. Onun bu gizli savunmasız çabasını görünce biraz yavaşladım ve onunla konuşmaya başladım. Konuşurken de o masum gözlerine baktım ve tekrar onu bulduğum köşeye doğru yürümeye başladım. Yürürken ayaklarıma sürünüyor, kısık sesle havlıyor, adeta bana yemek ver der gibi yalvarıyordu, ya da ben öyle hissettim.

Aç olduğu her halinden belli olan yavruyu doyurmak için kantinden biraz bisküvi, biraz da süt alarak bir kaba koydum ve beni burada beklemesini söyledim; sanki anlayacakmış gibi. Az önce ayaklarımın dibinden ayrılmayan yavrucak, o kadar çok acıkmış olacak ki ara sıra başını kaldırıp bana baksa da dayanamayıp hemen sütünü içmeye başladı ve benimle gelmekten vazgeçti.

Artık onun bakımını üstlenmiş, kendime görev edinmiştim. Her gün sabah işe gelirken, yuvasından çıkıp beni karşılar, ben odama geçince de biraz bahçede gezindikten sonra yuvasına geri dönüyordu. Kahverengi yumuşak tüylerinin arasından süzülen o küçük gözlerinin tatlılığı, bakışları öyle güzel yansıyordu ki, adeta beni sev diye yalvarıyordu. Bende onun bu masum, tatlı bakışlarına dayanamadım ve her gün düzenli olarak beslemeye devam ettim. Günden güne büyüyen Topak artık benim için bir hayvandan çok bir arkadaş, bir dost gibiydi.

İş çıkışı onun yanına uğruyor, yemeğini verip eve öyle gidiyordum. Gideceğimi anladığı anda hemen boynunu büker, sanki gitme der gibi sessiz sesiz bakışır, sonra da ayrılırdık. Ama sabah geldiğimde de koşarak yanıma gelir, elimi kolumu yalamaya çalışırdı. Günden güne birbirimize alışmıştık. İçimdeki sevginin dilinden ona seslenince, kuyruğunu sallaya sallaya, zıplaya zıplaya en güzel oyunlarını sergiler hem de sevgisini gösterirdi.

Ama gel gör ki o küçük tatlı yavrucak günden güne büyüyordu. O büyüdükçe işyerinde bulunan birçok insan korkmaya, korktukça da Topak biraz daha hırçınlaşmaya başladı. Hâlbuki küçük bir yavruyken herkes onu seviyor, onunla konuşuyordu. O büyüdükçe onu sevenler azaldı, ondan uzaklaşmaya hatta “bunu gönderelim” demeye başladılar.

İlk önce insanların böyle düşünmelerini yadırgasam da daha sonra neden böyle söylediklerine hak verdim. Sonuçta şehirde yaşayan insanların, doğal yaşamın bir parçası olan hayvanları sürekli olarak gözlerinin önünde görmemeleri, sanki büyünce zarar verecekmiş gibi düşünmelerine neden oluyordu. O yüzden ben de onun için ne yapabilirim ya da güzel bir ortamda yaşaması için nasıl bir çözüm üretebilirim diye düşünürken, o sırada annem geldi. İşte buldum! Ne düşünüyorum ki, anneme söylerim, o bana bir çözüm bulur. Tam da dediğim gibi oldu, annem hemen “Ben götüreyim” deyince dünyalar benim oldu. Annem “Evimiz bahçeli ve bahçesinde de küçük bir kömürlük var, onun yanına bir kulübe yaparız, orada yaşar” deyince çok sevindim.

Her ne kadar beş ay gibi kısa bir süre bakmış olsam da o bana, ben ona alışmıştık. Topak giderken biraz üzülsem de burada kalıp tıpkı bizler gibi betonların arasına sıkışıp kalmasına gönlüm razı gelmedi. Evde köpek beslemek, sanki ona yapacağım bir eziyet, bir işkence gibi geliyordu. Çünkü etrafımda kedi köpek besleyenler vardı ve ben her gece o köpeklerin ağlayışlarını duyuyordum ve rahatsız oluyordum.

Değilse ona bakmak, onunla ilgilenmek bana çok keyif veriyordu. Ancak onu evimde besleyerek bunu o yavrucağa yapamazdım, o zaman bana göre en doğrusu annemlerin yanına göndermekti. Hakikaten de sonra “İyi ki de yapmışım” dedim ve hem onu gittiğimde çok mutlu görüyordum, hem de annem çok sevdiği için kendim mutlu oluyordum.

Gerçekten de hayvanları doğasından koparmak, onların yaşamına eziyet etmek istemiyordum. Her canlı gibi o da bahçede, yeşilliklerin arasında yuvarlanıp, toprağa kokusunu bulaştıracak, sokaklarda avare avare gezecek ama karnı acıktığında da gidebilecek bir kapısı olacaktı. Doğru mu yaptım, yanlış mı bilmem ama çocukluğumdan beri hayvanlarla aynı ortamlarda, doğanın o muhteşem güzellikleri içinde yaşadığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.

Hatta o dönemlerde çevremizde bulunan birçok insanın hem kedisi, hem de köpeği illaki olurdu ama kimse kimsenin sınırlarına girmeden birlikte yaşamanın tadını çıkarırlardı. Şimdi bakıyorum da, teknolojinin gelişmesiyle birlikte, şehirlere uzanan yaşam alanlarımız o kadar kısıtlandı ve daraldı ki; bırakın kediyi köpeği, birbirimizin yaşam alanlarına saygımız kalmadı.

Şimdi hem kendimize sınırlar koyarak, hem de hayvanları bu sınırların içine yaşaması için belirli bir kalıba koyarak, onlara olan sevgimizi göstermek için kılıktan kılığa giriyor, adeta insan muamelesi yaparak, hem kendimize, hem de diğer insanlara eziyet ederek birbirimizden uzaklaşıyoruz. Onları çok sevdiğimizi söyleyerek evlerde birlikte yaşamaya başladık. Başladık başlamasına da, hayvanseverler insan sevmez oldu. İnsan severler de hayvan sevmez oldu.

Hele hele şimdi sokak hayvanlarına yönelik kanun teklifi hazırlıkları duyunca çok üzüldüm. Bu teklife göre; sokak hayvanları önce sahiplendirilmeye çalışılacak. Bunun için 30 gün beklenecek. Bu süre sonunda sahiplenmeyen köpekler uyutulacakmış. Bazı ülkelerde uyutma yöntemi uygulanıyor ancak orada uygulanan yasa da sahipsiz sokak köpeklerine yapılan bir uygulama olduğunu biliyorum.

Ayrıca onun da kriterleri var. Bildiğim kadarıyla hayvanların sahipsiz, yaşlı ve hasta olması durumunda yapılıyor. Her kanun teklifi sunulmasında bir kaos, bir çatışma ortamı yaratılıyor ve insanlar bölünmeye çalışılıyor. Bunun hayvanlara ve doğaya ne gibi katkısı olacak diye bakılmıyor. Bu yasanın çıkması için öncelikle zaten sizlerin bunları yapıyor olmanız gerekir. Hayvanları durup dururken öldürmenin hiç kimseye faydası olmadığı gibi zararı daha da fazladır. Doğanın kendi içinde bir dengesi var ve o dengeyi bozduğunuz anda hepimiz zarar göreceğiz demektir. Durup dururken yasa çıkarılmaz.

Yıllardır ülkemizi diliyle, diniyle ve mezhebiyle parçalayıp bölmeye çalıştıkları yetmiyormuş gibi, şimdi de hayvanları kullanmaya başladılar. Yeterince ayrım yaşadığımız yetmiyormuş gibi sıra hayvanlara da gelince ben pes dedim. Hatta bu düşüncemi birkaç hayvansever arkadaşıma söyleyince benimle ilişkilerini kestiler. Rest dedim. Yaz dedim. Herkes kendi evinde istediği hayvanı besleyebilir, istediği şekilde yaşayabilir; en doğal hakkı.

Peki, o zaman benim de bahçeli bir evim olursa, hepsini besleyebilirim ama evimin içinde kedi köpek besleyemem demenin neresi kötü? Sen zaten kendi düşünceni hayata geçirmişsin, yaşıyorsun, benim düşünceme neden saygı duymuyorsun? Ayrıca ben hayvan sevmiyorum demedim. Hâlbuki ben sadece kendi düşüncemi söyledim ve nedenlerini sıraladım. Keşke söylemez olaydım. Şimdi ben acaba Topak’ı sevmiyor muyum? Ya da sevgiden yoksun bir insan mıyım?

O zaman saygımız ve sevgimiz eksilmesin yüreğimizden.

Derya Morcalı

1
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Topak: Bir Yavrunun Büyüme Hikayesi
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Giriş Yap

Güncel Haber Ajans ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin