featured
  1. Haberler
  2. Güncel
  3. Türk Bilim Dünyası Bir Yıldızını Daha Kaybetti: Muazzez İlmiye Çığ’ın Ardında Bıraktığı Eserler

Türk Bilim Dünyası Bir Yıldızını Daha Kaybetti: Muazzez İlmiye Çığ’ın Ardında Bıraktığı Eserler

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Çok üzgünüm… Baha Akıner …kaleminden…

Kelimeler boğazımda düğümleniyor. Türkiye’nin aydınlanma mücadelesinin yorulmak ve yaşlanmak bilmeyen değerli bilim kadını, son Sümer Kraliçesi, kıymetli bilgemizi kaybettik.

Muazzez İlmiye Çığ… 

Yağmurlu, alışık olmadığımız bir havada, tir tir titreten bir Pazar akşamüstünde, Mersin, Kargıpınarı’nda… 

*****

“Annem bir Cumartesi günü Miraç Kandilinde dünyaya geldiğimi söylerdi. Daha sonra hesap ettim 20 Haziran’a denk geliyor.”

Böyle başlar doğumunu ve ailesini anlattığı bir röportajına. Ekler ardından: 

“Ailede çocuğa verilen değer, ona yapılan muamele hayatı boyunca önem taşıyor. Ben ailemde annemden, babamdan hep güzellikler ve ilgi gördüm. Beni hep el üstünde taşıdılar. Zaten babamın sevgilisiydim. Daha ben doğmadan babam beni sevmiş.

İlk çocukları oğlanmış, ölmüş. Annemin hamile olduğunu öğrendiğinde babam hep kızım olsun diye dua etmiş. Bir erkeğin kız çocuk istemesi, düşünün ki o zaman ne acayip değil mi? 

Benim en çok hayret ettiğim şey de daha ben doğmadan babamın, kızıma Fransızca ve keman dersleri aldıracağım demesi. Eski İstanbul konaklarında yetişmiş olsa tamam, ama Merzifon’da göçmen ve fakir bir ailenin çocuğu…”

*****

Dedim ya: Muazzez İlmiye Çığ’ın hesabına göre; 20 Haziran 1914’te, Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı olarak Bursa’da doğar.

1916 yılında, Muazzez 2 yaşındayken yani; aile İzmir’e taşınır. 15 Mayıs 1919 tarihinde yaşanan İzmir’in işgaliyle birlikte bu sefer daha güvenli bir yer olarak düşündükleri Çorum’a yerleşirler.

Muazzez ilkokula Çorum’da başlar. Çorum’da istediğini bulamayan aile, tekrar Bursa’ya göç etmek zorunda kalır. Muazzez; Bursa’da özel bir okul olan Bizim Mektep’te okur, Fransızca ve keman dersleri alır.

Gelin biz Muazzez İlmiye Çığ’ı dinlemeye devam edelim: 

“İkinci adım İlmiye’dir, emekli olana dek ben o adı hiç kullanmadım. Babam son zamanlarında özellikle, “Bak kızım bu adı sana, ilim sahibi olasın diye koydum” derdi.

Babam öğretmendi, okumaya çok meraklıydı. Çocuk kitaplarını yayınlanır yayınlanmaz alır ve hepimize yüksek sesle okurdu. Beş yaşında okumayı öğrendim.

İki erkek kardeşim vardı. Biri (Talat İtil) inşaat mühendisi oldu. Amerika’da yaşadı, hatta Toledo’daki cami ve külliyesinin yapımını üstlenmişti. Diğeri (Turan İtil) doktor oldu, o da Amerika’da yaşadı, psikiyatri alanında çalışmalar yaptı. “Unutulan Beyin” kitabının yazarıdır. Her ikisi de rahmetli oldu, onları çok özlüyorum. Uzun yaşamanın zorluklarından birisi de sevdiklerinizin ölümlerine tanıklık ediyor olmanız…”

*****

1926 yılında, ilkokulu bitirir bitirmez sınavla Bursa Kız Muallim Mektebi’ne (Bursa Kız Öğretmen Okulu) girer. Buradan 1931 yılında, henüz 17 yaşındayken mezun olur ve babasının da öğretmenlik yapmakta olduğu Eskişehir’e tayin olur. Burada dört buçuk yıl öğretmenlik yapar.

15 Şubat 1936 tarihinde Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Hititoloji bölümüne kaydolur. ATATÜRK’ün isteği ile Hititoloji’nin yanında Sümeroloji ve Arkeoloji de okur.

O yılları da şöyle anlatır Muazzez İlmiye Çığ: 

“Babam çok enteresan bir adamdı. Ben Almanca bölümüne geçmek istedim, kıyameti kopardı. “ATATÜRK bu fakülteyi sizler için kurdu. Senin istikbalin için çok iyi olacak kızım!” dedi ve bu bölümüne girmemi istedi ve haklı çıktı.

 

ATATÜRK çok önemli iki devlet bankasına, Sümerbank ve Etibank adlarını vermişti. Bu isimlerden dolayı duymuştum tabii, fakat okuyacağım bölümle ilgili olarak başka bir malûmatım yoktu.

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne bir kereliğine almayı kabul ettiler. Çünkü biz meslek okulunda okuduğumuz için bizi oraya almıyorlardı. Biraz geç kalmışız. Yeni bir hoca geldi, Hititoloji’ye gelin dediler, arkasından Sümeroloji… 

Arkadaşım Hatice Kızılyay’la çıktık odadan. Bu ne, dedik. Sümeroloji’den haberimiz yoktu o zamana kadar. Adı, Asuroloji’ydi. İlk çözümler Asur diliyle başlamış. Bilimin adı Asuroloji, sonradan Sümerce eklendi.

ATATÜRK Sümerler’i okumuş. ATATÜRK’ün okuduğu bir kitabı buldum. Üstüne Fransızca not almış; “Sümerler Türk diline yakın, Asya’dan gelmiş olabilirler.” diye. Yanına da eski harflerle “çok mühim” diye yazmış ATATÜRK. Bu ATATÜRK’ün Sümerler’e son derece önem verdiğini de gösteriyor…”

*****

Hazır ATATÜRK’ten bahsetmişken dostlar; evet, her Türk’te olması gerektiği gibi kırmızı çizgisi ATATÜRK’tür Muazzez İlmiye Çığ’ın. Bakın bu konuda neler söylüyor: Ben mücadeleyi seviyorum. İlle bir şey yapılsın, olsun istiyorum. Rol modelim ATATÜRK… Mücadele ederken kırmam, dökmem, sövmem. Yalnız ben değil, ATATÜRK de öyleydi. Gayet mülayim, gayet sevecen. Ve yaptığı her işi hep sevgiyle yaptı. Çünkü içinde insan sevgisi vardı.

*****

Muazzez İlmiye, Ankara Üniversitesi’nde; Nazi Almanya’sından Türkiye’ye iltica etmiş olan ve Ankara Üniversitesi’nde dersler veren Prof. Dr. Hans Gustav Güterbock’tan Hitit Dili ve Kültürü derslerini, Prof. Dr. Benno Landsberger’den Sümer ve Akad Dilleri ve Mezopotamya Kültürü derslerini alır. Fakültede dört yılda dört dil öğrenir.

1940 yılında mezun olur olmaz okuldan arkadaşı olan Kemal Çığ ile evlenir. Ve İstanbul Arkeoloji Müzesi Eski Şark Eserleri Müzesi Çiviyazılı Belgeler Arşivi’nde işe başlar. Aynı yılın sonunda ilk çocuğu Yülmen dünyaya gelir.

İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde çalıştığı 31 yıl boyunca meslektaşı Hatice Kızılyay ve Dr. František R. Kraus ile birlikte müzenin deposunda bulunan Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış on binlerce tableti temizlerler. Bunları sınıflandırıp numaralandırırlar ve 74 bin tabletten oluşan çivi yazılı belgeler arşivini oluştururlar. Üç bin tabletin kopyasını yapıp katalog halinde yayımlarlar ve dünya bilim insanlarına eşsiz bir kaynak hazırlarlar.

Diyalog halinde olduğu Philadelphia Üniversitesi Müzesi Tabletler Bölümü Başkanı Prof. Kramer ile yaptığı çalışmalar ile de Sümer edebiyatına yeni konular kazandırır, eksik olanları tamamlar. Bu çalışma da tüm dünyayı ilgilendiren çok önemli bir çalışmadır.

*****

Konu meslektaşı, kader arkadaşı Hatice Kızılyay’a geldiğinden Muazzez İlmiye Çığ’ın O’nunla ve birlikte çalıştıkları müze ile ilgili söylediklerine değinmeden olmaz dostlar: 

“Hatice, çok erken sizlere ömür oldu. 1984’te vefat etti. Beni tanımanıza sebep de, yazdığım kitaplar. Ben halkın anlayacağı kitaplar yazdım. Hatice sağ olsaydı, beraber yapacaktık bunları.

Müze ise benim için bir akademi gibiydi. 1882 yılında çıkan bir kanunla Osmanlı Devleti topraklarında yapılan kazılardan çıkan eserler İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne getirilmişti. Bunlar arasında pek çok çivi yazılı tablet vardı. Biz müzeye geldiğimizde bunlar kazılardan çıktığı gibi duruyordu. Onları koruduk, tasnif ettik, numaralandırdık. Kutular içinde dolaplara yerleştirdik. Böylece 74 bin tableti kapsayan bir arşiv oldu. Bunlar arasından 3000 tableti kopya ve katalog olarak yayınlattık…”

*****

1947 yılında ikinci kızı Esin dünyaya gelir. Çalışmalar, araştırmalar, akademik kariyer ve annelik, çocuk, çocuklar… 

Bu konuda da Muazzez İlmiye Çığ’ın anlatacakları var: 

“Fiilen çalıştığım zamanlarda, çocuklarıma tam anlamıyla annelik yapabildiğime inanmıyorum. Hepsi birden olamıyor çünkü. Annem baktı benim kızlarıma. Ben daha çok müzedeydim, hep çalışıyordum. Hafta sonu da öyle çocuklarımı alayım, sinemalara, tiyatroya götüreyim, her zaman yapamadım.

Fakat bunun yanında kızlarımın eğitimine çok önem verdim. Her akşam onlarla oturdum, okulda ne yapmışlar bir bir üzerinden geçtim. Eğitim konusunda hiç açık vermedim. Ama işin eğlence bölümünde vazifemi tam yapabildiğim söylenemez. Yıllar içinde arayı kapattım tabii. Kızlarım hep en iyi arkadaşlarım oldu…”

*****

1957 yılında Münih’te düzenlenen Oryantalistler Kongresi’ne katılır. 1960 yılında Heidelberg Üniversitesi‘nden aldığı davet üzerine 6 ay Batı Almanya’da bu konuda araştırmalar yapar.

1965 yılında Roma‘da sergilenen Hitit sergisine başkanlık ederek bu sergiyi Londra’ya götürür. Kısa bir süre kaldığı Londra’da da çalışmalarını sürdürür.

1972 yılında emekli olur. Bir süre yurt dışında yaşar. 1988’de Philadelphia’daki Asuroloji Kongresi’ne katılır. Prof. Kramer’in ‘History Begins at Sumer’ adlı kitabını Türkçe’ye çevirir ve kitap 1990’da ‘Tarih Sümerle Başlar’ adıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanır.

“Tarih Sümerle Başlar” adlı kitabından da bir kesit aktarmak isterim sizlere, müsaadenizle: 

“Eski Sümer hükümdarları, fatih olarak ne kadar büyük başarılar elde etmiş olurlarsa olsunlar, acımasız tiranlar ve mutlak monarklar değillerdi. Bütün önemli devlet sorunlarında, özellikle savaş ve barışlarla ilgili durumlarda, halkın önde gelenlerinden oluşturulmuş resmi bir meclise danışırlardı.

Sümerli bilgeler; insanın başına gelen felaketlerin, kendi günahlarının ve kötülüklerinin bedeli olduğu öğretisine inanırlar ve bunu öğretirlerdi. Onlara göre hiç kimse masum değildi. Adaletsiz ve haksız yere çekilen insan acısı yoktu. Suçlu olan her zaman insandı, Tanrılar değil…

Zor duruma düşüp acı çekenlerin çoğu Tanrıların doğruluğuna ve adaletine meydan okumaya yeltenmiş olmalıydı…” 

*****

Kitabın çok ilgi görmesi üzerine 1993’te çocuklara yönelik “Zaman Tüneliyle Sümerlere Yolculuk” da dâhil olmak üzere Sümer ve Hitit kültürlerini tanıtan 13 kitap yazar.

Yine bu kitaptan bir kesit şöyledir: 

“Size kendimi tanıtayım: Ben bir Sümerli çocuğum. Adım Ludingirra, anlamı Tanrı’nın adamı. Adımı söylemek size zor gelirse, kısaca Lu diyebilirsiniz. Tam 14 yaşındayım. 6 yıldan beri okula gidiyorum. Eğer okulda her bilgiyi öğrenmek istersem, en az 5 yıl daha okumam gerek.

Boyum çok uzun değil. Kara saçlı, kara gözlüyüm ama derim kara değil. Zaten bizim halkımız hep kara gözlü, kara saçlı. Sanıyorum onun için biz, kendimize ‘Karabaşlı’ diyoruz.

Ben şimdi, yaşantımı, ülkemi tanıtmak için sizi zaman tüneli ile geçmişe götüreceğim. Hoşunuza gideceğini umuyorum. “Geldiğimiz yer neresi?” diye soracaksınız şimdi. Sizin ülkenize yakın bir yer. Türkiye’nin güneydoğusunda, bugün Irak dediğiniz yer. Buradan iki büyük nehir geçip güneyde denize dökülüyor. Bunların adı Fırat ve Dicle, bizde onların adı Buranım ve İdigna’dır. Siz buraya iki nehir anlamına gelen Mezopotamya diyorsunuz.

İşte benim vatanım, bu iki nehir arasında. Buraya yüzyıllar boyu Sümer toprakları denmiş…” 

*****

Bu kadar eser yaratır, kitap yazar ama kendisini bir Yazar olarak görmez Muazzez İlmiye Çığ. Sümeroloji alanındaki uzmanlığıyla 1998 yılında “İnanna’nın Aşkı: Sümer’de İnanç ve Kutsal Evlenme” adlı bir tiyatro oyunu yayımlar.

Bu eserde; Sümer tarihinden, özellikle de mitolojisinden yararlanarak yeniden yazma yöntemiyle bir tiyatro oyunu ortaya koyma yoluna gider. Sümer mitolojisinden aldığı bir kesiti kimi ekleme ve değişikliklere giderek genişletir, dönüştürür, kadın duyarlılığını ve üslubunu öne çıkaran tiyatro formunda bir eser olarak ortaya koyar.

Sümer ve Hitit kültürlerinin en önemli araştırmacılarından olan Muazzez İlmiye Çığ’a; 2000 yılında, İstanbul Üniversitesi tarafından Fahri Doktorluk unvanı verilir.

Aynı yıl ‘”Gılgameş” adlı kitabını yayımlar. Eser, Uruk Kralı Gılgameş’in serüvenlerini kapsayan bir öykü kitabıdır. Aslında bu öyküde olan konular, Gılgameş’in yaşadığı çağdan itibaren yüzyıllar boyunca ağızdan ağıza geçtikten sonra çivi yazısıyla destan halinde tabletlere yazılmıştır. Kazılardan çıkan bu tabletler hasar görmüş ve yer yer boşluklar bulunduğu için Muazzez İlmiye Çığ bu kitabını destansı bir öykü şeklinde yazar:

“Gılgameş, sarayın Fırat Nehri’ne bakan bölümünde oturmuş, nehrin sakin sakin akan sularını, suların üzerinde salına salına gidip gelen tekneleri, yelkenlileri izliyor, bir taraftan düşünüyordu.

Omuzlarına kadar inmiş siyah saçları, kır düşmeye başlamış sakalı ve bıyığının süslediği yüzü deri elbisesinden açık kalan kol ve bacaklarının adaleleri, uzun boyu, iri gövdesi ile bir taraftan çok yakışıklı, bir taraftan çok güçlü görünüyordu.

Halkı onu kendilerinden çok üstün ve farklı bulduklarından, onda bir Tanrısallık var diye düşünmüş ve vücudunun üçte ikisinin Tanrı, üçte birinin insan olduğuna inanmışlardı. Bu yüzden annesinin Tanrıça Ninsun, babasının da kendisinden bir önceki Kral Lugalbanda olduğunu söylüyorlardı…”

*****

Muazzez İlmiye Çığ yayınladığı eserlerle mahkemelerde de yargılanmıştır. 2004 yılında yayımlanan “Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği” ve 2007 yılında yayımladığı “Vatandaşlık Tepkilerim” adlı kitaplarında kadınlarda başörtüsünün köklerinin Akadlara dayandığını yazar. 

Bu iki kitap kamuoyunda yankı uyandırır. “Vatandaşlık Tepkilerim” adlı kitabında halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek suçuyla yargılanır ve ilk celsede beraat eder.

Muazzez İlmiye Çığ, “Sümerli Ludingirra” adlı son kitabını 2015 yılında yayımlar. Bu kitapta; şair Ludingirra’nın ağzından, Sümer kültürünü anlatır. Anlatılanların tümü, çivi yazılı belgelerdeki bilgilerdir, dolayısıyla bu eser bir kurgu değildir. Sümerli şairler, üçü dışında, imzalarını kullanmamışlar. İşte Ludingirra, adı bugüne ulaşan üç Sümer şairinden biridir.

*****

Muazzez İlmiye Çığ bu, Türkiye’nin en önemli bilgelerinden; yaşadıklarını ve çalışmalarını anlat anlat, yaz yaz hiç biter mi? Hiç bir yazıya sığar mı yaptıkları? Hatta kitaplara sığar mı bu kadar başarı? Benimki çaba sadece… 

*****

Kendisine sorulan bir soru üzerine hayattaki en önemli 3 şeyin; Sevgi, dostluk ve kendine güven olduğunu belirten -genç- tarihçimiz, bilim insanı, son Sümer kraliçesi, Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ şöyle anlatır kısaca hayatını: 

“Ne gıdada ne düşüncede hiçbir şeyi önemsemedim. Şu şöyle olsun bu böyle olsun diye dikkat etmedim. Ben yaşamımı oluruna bıraktım. Yemem içmem herkes gibiydi. Sigara ve içki içmedim. Ha içmedim derken tatlarına bakmışlığım var. Zaman zaman sosyal içici dedikleri şekilde, özel zamanlarda… 

Hayatımı hiçbir zaman boş geçirmedim, dolu dolu yaşadım. Hayatı dolu dolu yaşadığınızı ancak benim gibi bir asrı devirince anlıyorsunuz.

Hiç ölüm hesabı yapmadan yaşadım ve inanamıyorum şimdi. Yalan gibi geliyor. Gençlik yıllarımdan unutmadığım bir anım var. Seksen küsur yaşında bir hanıma ‘Bu yaştasınız, ne dersiniz?’ diye sordular. Hanım soruyu sorana ‘Kızım şu pencereyi aç dışarıya bak, gir içeri kapat pencereyi’ dedi. İşte geçen zaman benim için de bugün böyle. Anlamıyor insan… 

Herkes gibi ben de öleceğim. Ben “her canlı ölümü tadacak!” laflarını da sevmiyorum. Evet öyle ama insanları korkutmanın ne manası var. Ölüm de, doğum gibi doğal. Ölümü güzel göster, normal göster… 

Geçmişle uğraşmayı bıraksınlar. Bugünü yaşasınlar ve geleceği düşünsünler.

Hâlâ yapmak istediklerim var elbette. Yazıyorum. Yeni başladığım bir kitabım var. “Neydik, Ne Olduk” diye. Gençler için hazırladığım bu kitapta devrime başladığımız zaman neydik, bugün ne olduk diye karşılaştırmalar yapıyorum. Benim için herkes bir tarafa gençler bir tarafa. Umudum gençler ve onları çok seviyorum…”

*****

Genci, yaşlısı; biz de seni çok sevdik Muazzez İlmiye Çığ…

Çooook üzgünüz… 

Anısına, dik duruşuna, muhteşem üretimlerine saygıyla…

0
mutlu
Mutlu
1
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Türk Bilim Dünyası Bir Yıldızını Daha Kaybetti: Muazzez İlmiye Çığ’ın Ardında Bıraktığı Eserler
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Giriş Yap

Güncel Haber Ajans ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin