GÖZLEM ..Mehmet Açık
_________________
ESAD VE SURİYE
SURİYE’DE NELER OLDU
Suriye’nin kuzeyindeki Halep ilinin batı kırsalında 27 Kasım’da Esad rejimi güçleriyle rejim karşıtı silahlı gruplar arasında çatışma başlamıştı.
30 Kasım’da Halep’in merkezinin büyük bölümünü rejim güçlerinden alan rejim karşıtı gruplar, aynı gün tüm İdlib genelinde hakimiyet sağlamıştı. Gruplar, şiddetli çatışmaların ardından 5 Aralık’ta Hama kent merkezini rejim güçlerinden almıştı.
Rejim karşıtı gruplar, başkent Şam’a açılan stratejik önemdeki Humus ilinin bazı yerleşim yerlerini ele geçirerek burada ilerlemeye başlamıştı.
Suriye’nin Ürdün sınırındaki Dera ilinde 6 Aralık’ta operasyon başlatan askeri muhalifler, çatışmaların ardından il merkezini rejim güçlerinden geri almıştı.
Ülkenin güneyindeki Suveyda il genelinin tümü de 7 Aralık’ta muhalif grupların kontrolüne geçmişti. Aynı gün Kuneytra’daki yerel muhalifler de il merkezinin kontrolünü sağlamıştı.
Şam’ın güneybatısında Esad rejimi güçlerine karşı ilerleyen gruplar da 7 Aralık’ta başkentin güney banliyölerine girmişti.Başkente açılan Humus ilinde, rejim karşıtı güçler, 7 Aralık’ta kent merkezine hakim olmuştu.
Suriye Milli Ordusu’nun Halep kırsalında 1 Aralık’ta terör örgütü PKK/YPG’ye karşı başlattığı Özgürlük Şafağı Operasyonu’nda ise Tel Rıfat ilçe merkezi, terörden kurtarılmıştı.
muhalifler suriyede kritik noktalari ele gecirerek ilerliyor suriyede kim hangi bolgeyi yonetiyor
Suriye’deki savaş, Suriyelilerin savaşı değil; Ülkede on yılı aşan iç savaşın tüm dünyaya gösterdiği bu oldu. Nitekim son bir haftadır yaşanan yeni gelişmeler de, Suriye’de yaşananların Suriyelilerle pek bir ilgisinin olmadığını, ABD’den Rusya’ya, İran’dan Türkiye’ye, İsrail’den Fransa’ya kadar farklı ülkelerin “bilek güreşinin” devam ettiğini ortaya koyuyor.
Gelinen son nokta, Suriye’de yeni bir “harita değişikliğini” işaret ediyor. En çok İran’ın aleyhine olacak, Batı cephesinin ise elini rahatlatacak gibi duran bir değişiklik bu; Suriye’yi kuzeyden güneye tam ortadan bölen bir “Sünni kontrol alanının” inşası, böylece İran’ın “Şii etki alanı” üzerinden Akdeniz’e ulaşma yolunun kesilmesinin hedeflendiğini gösterir nitelikte harita değişiklikleri.
HTŞ, NASIL BU KADAR GÜÇLENDİ ?
Son harita değişikliği, Halep’i beklenmedik bir hızla ele geçiren Hayat Tahrir Eş Şam’ın (HTŞ) atağı ile geldi. HTŞ, BM Güvenlik Konseyi tarafından resmen “terör örgütü” olarak listelenmiş durumda. BM’nin terör listesini tanıyan Türkiye de bu çerçevede HTŞ’yi 2018 yılında resmen terör örgütleri listesine dahil etmişti.
Ancak tüm dünyanın BM üzerinden resmen “terörist” olarak tanıdığı HTŞ’nin, sahada fiilen “terörist muamelesi” görmediğini de vurgulamak gerek. Özellikle Batı cephesi tarafından uzun süredir kayırılıp eğitilen bir örgüt olarak öne çıkıyor HTŞ; dışarıdan bir destek olmasa, Suriye’nin kuzeybatısında, İdlib gibi küçük bir alanda sıkışmış bir örgütün Halep’i ele geçirirken kullandığı yüksek teknolojili silahları bulup üretmesi pek akla yatkın gelmiyor.
Nitekim daha Halep’in el değiştirmesinin önünü açan HTŞ’nin “yıldırım harekatından” aylar önce hem Fransa’dan, hem de Ukrayna’dan heyetlerin bölgeye gidip geldiği Rus basınında yer bulmuştu. Moskova, son çatışmaların ardından bir adam daha ileri gitti; Rusya Dışişleri Bakanı Sözcüsü Zaharova dün yaptığı açıklamada, HTŞ’nin Ukrayna istihbaratı ile etkileşim içinde olduğunu tespit ettiklerini söyledi.
İran ve Rusya sürekli HTŞ’nin “terör örgütü” olduğunu vurgularken, Batı’dan, özellikle de ABD’den gelen “HTŞ terör listemizde ama…” önermesiyle başlayan resmi açıklamalar da kimin, hangi tarafta durduğunu özetler nitelikte.
muhalifler suriyede kritik noktalari ele gecirerek ilerliyor suriyede kim hangi bolgeyi yonetiyor
Suriye’deki savaş, Suriyelilerin savaşı değil; Ülkede on yılı aşan iç savaşın tüm dünyaya gösterdiği bu oldu. Nitekim son bir haftadır yaşanan yeni gelişmeler de, Suriye’de yaşananların Suriyelilerle pek bir ilgisinin olmadığını, ABD’den Rusya’ya, İran’dan Türkiye’ye, İsrail’den Fransa’ya kadar farklı ülkelerin “bilek güreşinin” devam ettiğini ortaya koyuyor.
Gelinen son nokta, Suriye’de yeni bir “harita değişikliğini” işaret ediyor. En çok İran’ın aleyhine olacak, Batı cephesinin ise elini rahatlatacak gibi duran bir değişiklik bu; Suriye’yi kuzeyden güneye tam ortadan bölen bir “Sünni kontrol alanının” inşası, böylece İran’ın “Şii etki alanı” üzerinden Akdeniz’e ulaşma yolunun kesilmesinin hedeflendiğini gösterir nitelikte harita değişiklikleri.
COLANİ’NİN “İMAJ” YENİLEME HAMLESİ
HTŞ’nin lideri konumundaki, El Kaida’nın ve IŞİD’in eski “gözde komutanlarından” olan Ebu Muhammed Colani’nin son dönemde başlattığı “imaj hamlesini” de ayrıca not etmek gerek; IŞİD ya da El Kaida’yla arasına mesafe koyduğunu önce kıyafetleri ile gösteren ve sarığı, şalvarı bir tarafa atan Colani, son bir kaç yıldır İdlib’de kamuoyu önüne Batılı kıyafetlerle çıkmaya özen gösteriyordu.
Nitekim bu tavır geçen hafta Halep HTŞ’nin eline geçtikten sonra da devam etti. Hem hakkındaki “Rus saldırılarında öldü” iddialarını yalanlamak, hem de “Halep zaferinin” altını çizmek üzere Colani, Halep kalesi önünde halkın karşısına sarıkla değil, “muzaffer bir komutan” edasıyla üniformayla çıktı.
Colani’nin “imaj çalışması” Batı basınında da hemen karşılığını buldu elbette; Alman Bild gazetesi, Colani için “O, Esad’ın karşısında titrediği adam” başlığını atarken, Fransız gazetelerinde de benzer haber ve yorumlar birbiri ardına gelmeye başladı.
Colani de “yeni imajının” hakkını verecek şekilde, Halep’in nasıl yönetileceği konusunda yayınladığı bildiride, Batı’nın pek hoşuna gidecek dini özgürlüklerin ve Halep’in çok etnikli yapısının korunacağına ilişkin sözler verdi.
Belli ki Colani kendisinden, Batı’nın Esad’a karşı destekleyeceği yeni bir “Suriye lideri” çıkarma peşinde. Şu ana kadar gelen tepkiler de bu imaj çalışmasının yerini bulduğunu gösteriyor.
Suriye’deki savaş, Suriyelilerin savaşı değil; Ülkede on yılı aşan iç savaşın tüm dünyaya gösterdiği bu oldu. Nitekim son bir haftadır yaşanan yeni gelişmeler de, Suriye’de yaşananların Suriyelilerle pek bir ilgisinin olmadığını, ABD’den Rusya’ya, İran’dan Türkiye’ye, İsrail’den Fransa’ya kadar farklı ülkelerin “bilek güreşinin” devam ettiğini ortaya koyuyor.
Gelinen son nokta, Suriye’de yeni bir “harita değişikliğini” işaret ediyor. En çok İran’ın aleyhine olacak, Batı cephesinin ise elini rahatlatacak gibi duran bir değişiklik bu; Suriye’yi kuzeyden güneye tam ortadan bölen bir “Sünni kontrol alanının” inşası, böylece İran’ın “Şii etki alanı” üzerinden Akdeniz’e ulaşma yolunun kesilmesinin hedeflendiğini gösterir nitelikte harita değişiklikleri.
HTŞ, NASIL BU KADAR GÜÇLENDİ ?
Son harita değişikliği, Halep’i beklenmedik bir hızla ele geçiren Hayat Tahrir Eş Şam’ın (HTŞ) atağı ile geldi. HTŞ, BM Güvenlik Konseyi tarafından resmen “terör örgütü” olarak listelenmiş durumda. BM’nin terör listesini tanıyan Türkiye de bu çerçevede HTŞ’yi 2018 yılında resmen terör örgütleri listesine dahil etmişti.
Ancak tüm dünyanın BM üzerinden resmen “terörist” olarak tanıdığı HTŞ’nin, sahada fiilen “terörist muamelesi” görmediğini de vurgulamak gerek. Özellikle Batı cephesi tarafından uzun süredir kayırılıp eğitilen bir örgüt olarak öne çıkıyor HTŞ; dışarıdan bir destek olmasa, Suriye’nin kuzeybatısında, İdlib gibi küçük bir alanda sıkışmış bir örgütün Halep’i ele geçirirken kullandığı yüksek teknolojili silahları bulup üretmesi pek akla yatkın gelmiyor.
Nitekim daha Halep’in el değiştirmesinin önünü açan HTŞ’nin “yıldırım harekatından” aylar önce hem Fransa’dan, hem de Ukrayna’dan heyetlerin bölgeye gidip geldiği Rus basınında yer bulmuştu. Moskova, son çatışmaların ardından bir adam daha ileri gitti; Rusya Dışişleri Bakanı Sözcüsü Zaharova dün yaptığı açıklamada, HTŞ’nin Ukrayna istihbaratı ile etkileşim içinde olduğunu tespit ettiklerini söyledi.
İran ve Rusya sürekli HTŞ’nin “terör örgütü” olduğunu vurgularken, Batı’dan, özellikle de ABD’den gelen “HTŞ terör listemizde ama…” önermesiyle başlayan resmi açıklamalar da kimin, hangi tarafta durduğunu özetler nitelikte.
RUSYA’NIN DERDİ; AKDENİZ’DEKİ ÜSLER
Suriye’deki son gelişmelerin asıl hedefi İran gibi görünse de, Moskova’yı da endişelendirdiği aşikar; Rusya, iç savaşta Beşar Esad’ın yanında durmanın karşılığını Tartus’taki deniz üssü ve Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim hava üssüyle almıştı. Esad Suriye’de yönetimden düşer, yerine yeni bir yönetim/sistem oluşturulursa, Rusya’nın bu üsleri de tartışma konusu olacak. Moskova da elbette bunu engellemenin peşinde…
Halep’in HTŞ’nin eline düştüğü dönemde Rusya’nın Doğu Akdeniz’de hipersonik füzelerle geniş kapsamlı bir deniz tatbikatı yapmasını da bu açıdan okumak gerek; yaklaşık bin askeri personel, 10 savaş gemisi ve 24 savaş uçağı ile gerçekleştirdikleri tatbikatla Ruslar, “Akdeniz’deyiz, çıkmaya da niyetimiz yok” mesajını en somut şekilde vermiş oldular.
HTŞ Lideri Colani de bu durumun farkında elbette; Moskova’ya mektup üzerine mektup gönderen Colani, Rus uçakları HTŞ birliklerini vururken, Putin’e “Suriye’deki Rus çıkarlarıyla bir sorunum yok” mesajı vermeye çalışıyor. Moskova Esad’ı henüz terketmiş değil. Ancak zaman ne gösterir bilinmez; Rus üslerini koruyacak bölünmüş bir Suriye haritasına ya da Rus çıkarlarını koruma sözü veren yeni bir yönetime her an “evet” diyebilir Putin.
İsrail’in Gazze’de Hamas, Lübnan’da Hizbullah’a karşı operasyonları, ABD’nin Yemen’de Husiler’i Suriye’de ise İran yanlısı milisleri vuran hava saldırılarıyla aynı anda başetmeye çalışan İran ise, Ortadoğu’da öncelikli hedefin kendisi olduğunu farkında. İran Dışişleri Bakanı Arakçi’nin Şam ve Ankara temaslarında HTŞ’ye karşı İran-Türkiye-Rusya cephesini yeniden kuracak “Astana sürecini başlatma” telaşına düşmesi bundan. Nitekim hafta sonunda Doha’da İran, Türkiye ve Rusya Dışişleri Bakanları bir araya gelip, durumu görüşecekler. Ancak aylardır “komada olan”, Halep’in HTŞ eline düşmesiyle birlikte de “beyin ölümü gerçekleşen” Astana süreci diriltilebilir mi? Pek mümkün görünmüyor. Zaten Ankara’da da Astana’yı diriltmek yönünde bir heves pek yok gibi.
Boğuştuğu ekonomik kriz ile, enerji alanında Rusya ve İran’a bağımlılığın ise, Ankara’daki Ak Parti hükümetinin elini zorlaştırdığı açık.Türkiye’nin bir başka sıkıntısı ise, topluca “Suriyeli muhalifler” diye nitelediği birbirinden çok farklı silahlı gruplar arasındaki uyumsuzluk… İdlib’i (ve şimdilerde Halep’i) kontrol eden HTŞ ile Türkiye’nin kontrolündeki Suriye topraklarında üslenmiş, Ankara’nın taktığı isimle “Suriye Milli Ordusu -eski Özgür Suriye Ordusu”, hep birlikte “muhalifler” tanımı içine giriyorlar, ancak birbirlerinden çok farklı hareket ediyorlar. Hatta Halep’te Suriye Milli Ordusu ile HTŞ arasında zaman zaman çatışmalar, anlaşmazlıklar, birbirlerinin bayrağını indirmeler bile yaşanmakta. Şimdilik küçük çaplı gibi duran bu anlaşmazlıkların, ileride nereye evrileceği belli değil.
Üstelik bir de yakın tarihte yine Suriye’de yaşanmış bir “eğit-donat” hadisesi var; ABD ve Türkiye’nin birlikte eğitip, Esad’la mücadele etmek için silahlandırdıkları militanlar, Suriye sınırından girer girmez savaşmak üzere yetiştirildikleri IŞİD’in saflarına katılmamışlar mıydı? Eğit-donat sürecinin başarısızlığı, aslında Suriye’deki silahlı grupların “ne derece güvenilir olduklarının” da somut göstergesi gibi… iktibas