SURİYE’DEKİ GELİŞMELERİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
On gün içinde Halep, Hama, Humus ve Şam’ı ele geçiren HTŞ isimli örgütün İsrail’e ses çıkardığını görmedim. İsrail şu anda Suriye’yi bombalıyor ve zaten Golan Tepeleri’ni de işgal etti. Türkiye sınırındaki Kamışlı’yı dahi bombaladı. Suriye’de devrim yapmakla ve Suriye’yi Esad’ın elinden kurtarmakla övünen bu örgütün İsrail’in saldırılarına cevap vermemiş olması ne anlama geliyor?
Yanlış anlaşılmasın; Esad’ın gitmesinden rahatsız olduğum zannedilmesin. Tam aksine Esad’ın gitmesine çok sevindim, çünkü Baba ve oğul Esad rejimleri halk için tam bir zulüm ve işkence düzeniydi. Hafız Esad’ın zindanları ve zulmünün boyutu hakkında çok şey okudum ve zaman zaman da yazmıştım. Şu anda muhaliflerin eline geçen zindanlardan çıkan korkunç manzara da zaten bütün vahşeti gösteriyor. Yani Esad’ın gitmesi gerçekten çok iyi oldu.
Ama kafalarda ciddi soru işaretleri var. Göstergeler, bu işi ABD’nin organize ettiğini gösteriyor. ABD’nin PKK ile olan ilişkisi konjoktüreldir, ama İsrail ile olan ilişkisi konjoktürel değil kalıcıdır. Suriye’de HTŞ eliyle yapılan operasyon bir ABD organizasyonudur. Rusya’nın ve İran’ın zayıf anı kollanmıştır. Rusya’ya şimdilik Lazkiye civarındaki iki askeri üsse dokunulmayacağı garantisi verilmiş görünüyor. İran’ın ise esamesi okunmuyor. Bütün amaç Suriye’de İsrail’e dokunmayacak bir rejim oluşturmak gibi görünüyor. HTŞ’ye de “size Suriye yönetiminde hak veriyoruz ama siz de eski vahşi görüntünüzü bırakacak ve medeni görüneceksiniz, ılımlı, özgürlükçü, ehlileşmiş görüntü verin, İsrail’e ise hiç dokunmayın” dendi. Türkiye üzerinden HTŞ’ye verilen bu mesaj yerine ulaşmış görünüyor. Onlar da kendilerine verilen çerçevede rollerini gayet iyi oynuyorlar.
Peki Türkiye bu işin neresinde? Türkiye’ye için sınır güvenliği önemli. Bu önemin farkında olan ABD, Türkiye’ye “Fırat’ın batısındaki bir avuç yeri de sana bırakıyoruz, sakın Fırat’ın doğusuna dokunayım deme” dendi. Türkiye buna evet demiş görünüyor. Fırat’ın batısındaki PKK egemenliği sona erdi ve doğuya çekildiler.
Türkiye için diğer bir kazanç ise Suriyeli göçmenlerin gönderilmesinin gerekçesi ve imkanı açılmış oldu. Elbette geri dönmeyecek önemli bir kitle var ama çok sayıda kişinin de döneceği belli.
Suriye’de demokrasi tecrübesi yok. Her ne kadar görüntüde HTŞ isimli örgüt varsa da, aslında 30’dan fazla muhalif gruptan oluşuyorlar. Aralarında anlaşmazlık çıkarsa Suriye için iyi olmaz. Afgan mücahitleri Afganistan’da Rusya’yı yenmişlerdi, Rusya çekilince birbirlerini boğazlamaya başladılar. İnşallah Suriye’de öyle olmaz.
Bir başka bölgesel örnek de İran’dır. İran’da diktatör şahı devirmek için bir çok örgüt birleşmişti ve Şah’ı devirerek yönetimi ele geçirdiler ve yerine konulan yine bir diktatörlüktü. Şah gitti dinci dikta geldi. Suriye’de demokrasi kültürü olmayınca, yeni bir dinci diktatörlük gelir endişesi de var. Ancak, ABD’nin Türkiye’nin bilgisi dahilinde organize ettiği yeni Suriye’de İsrail ile iyi geçinen ve geniş katılımlı bir yönetim öngörülüyor. Bunun nasıl şekilleneceğini ileride göreceğiz. İyi işleyecek mi, işlemeyecek mi şu anda net yorum yapmak zor.
Bu arada şunu da hatırlatalım; Tayyip Bey ve Dışişleri, çok temkinli konuşuyorlar. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş. Geçmişteki büyük hatalar ve sonuçları biliniyor. Bağırıp çağırmak iç politikada işe yarıyor ama dış ilişkileri de felç ediyor. Bu defa “yoğurdu üfleyerek yemeye” çalışıyor bizimkiler. Yönetim böyle temkinli iken, yandaş medya ve sosyal medyada akıl almaz saçmalıklar görüyoruz. Suriye’nin ve Irak’ın yarısından fazlasını Türkiye’ye katan haritalar paylaşılıyor. Ve Türkiye Suriye’yi fethetmiş havasında yorumlar yapılıyor. Aklı bir karış havada olanlar durumun böyle olmadığını zaman içinde görecekler. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Türkiye’nin şu andaki durumu ve konumu olumludur ve “hiç yoktan iyi” anlamında kazançlıdır.
Umarız perişan olan Suriye toprakları ve Suriye halkı için iyi olur.
Fatih Küpeli