Geçtiğimiz günlerde Çukurova Kitap Fuarı’na iki kez gittim. İlk ziyaretimde fuarın genel atmosferini gözlemledim, ikinci ziyaretimde ise Seyhan Barajı kıyısında kısa bir gezinti yaparak fuar alanına ulaştım.
Ancak bu gezintide, sadece baraj suyunun çekilmiş olduğunu değil, ülkenin giderek çölleşen gerçeğini bir kez daha fark ettim.
Barajın suları o kadar çekilmişti ki, bu boş alanlarda piknik yapan insanların görüntüsü bile sorunun büyüklüğünü somutlaştırıyordu. Yağmurlar azalmış, Torosların karla kaplı tepeleri yetersiz kalmış. Kuraklık, her geçen yıl daha da görünür hale geliyor. Artık iklim değişikliği bir teori değil, evimizin penceresinden izlediğimiz bir gerçek. Gelecek nesilleri çölleşmiş topraklar ve yakıcı sıcaklar bekliyor. Ancak çölleşme yalnızca fiziksel değil; ülkemiz, aynı zamanda düşünce ve kültür alanında da büyük bir kuraklık yaşıyor.
Kitap Fuarında Görülen Düşünsel Çölleşme
Kitap fuarları, bir ülkenin kültürel nabzını tutabileceğiniz yerlerdir. Ancak Çukurova Kitap Fuarı’nda gördüklerim beni hayal kırıklığına uğrattı. Fuara olan ilginin azaldığı, birçok katılımcının da dikkatini çekmişti. Ekonomik zorluklar bunda elbette önemli bir etken. Ancak asıl sorun, toplumun kitaplara verdiği önceliğin giderek azalması. Kitap artık bir ihtiyaç değil, bir lüks gibi algılanıyor.
Fuarda beni en çok düşündüren, açık alandaki belediye çadırlarının önünde oluşan uzun kuyruklar oldu. Gençlerin, ellerinde birden fazla kitapla beklediklerini görünce umutlandım. Ancak bu kitapların ve yazarların adlarını duymamış olmam, ilgimi artırdı. Kitaplara ve yazarlarına yakından baktığımda, çoğunun kültürel bir derinlik taşımadığını fark ettim. Lüks baskılarla sunulan bu kitaplar, içeriği boş ve kalıcılığı olmayan birer “sabun köpüğü” gibiydi.
Gençlerin bu tür kitaplara yönelmesi, düşündürücü bir manzara sunuyor. Okuma alışkanlıkları sevindirici olsa da, okunan kitapların niteliği oldukça tartışmalı. Çağdaş ya da klasik yazarların eserleri, ne yazık ki bu ilgiyi göremiyor. İletişim, Ötüken gibi köklü yayınevlerinin stantlarında yazarlar kitaplarını imzalarken, birkaç meraklı dışında kimsenin durup ilgilenmemesi kültürel çölleşmenin en somut kanıtlarından biri.
İçi Boş Kitaplar ve Gençliğin Yönelişi
Yanımdaki arkadaşım bu durumu gördüğünde, “Bu ülkede neden devrim olmadığını şimdi daha iyi anlıyorum,” dedi. Ardından, “Karl Marks gelse kitaplarını imzalasa, kaç kişi gelir acaba?” diye sordu. Bu sözler hem düşündürücü hem de hüzün vericiydi. Çünkü gençlik, kendisine düşünsel bir derinlik kazandırmayacak, yüzeysel ve popüler eserlerle zaman geçiriyor. Toplumun geleceğini şekillendirecek bir neslin, kültürel birikimden uzak bu tercihi, bizi derin bir sorgulamaya itiyor.
Çölleşen Bir Toplumun Geleceği
Türkiye, yalnızca iklim bakımından değil, düşünce dünyası açısından da kuraklaşıyor. Su kaynaklarımızın hızla tükenmesi, bilinçsiz sulama ve plansızlıkla daha da kötüleşiyor. Ancak bu kuraklık, sadece doğayı değil, düşüncelerimizi ve değerlerimizi de esir almış durumda. Toplum, bilgiye ve düşünceye değil, yüzeysel ve popüler olana yöneliyor.
Kitap fuarındaki manzara, bu çölleşmenin kültürel boyutunu gözler önüne seriyor. Düşüncenin derinleşmesi ve kültürel birikimin artması gereken bir ortamda, yüzeysel ve geçici eserlerin rağbet görmesi, geleceğimize dair ciddi bir uyarı niteliği taşıyor.
Bu gidişatı değiştirmek için gençlere düşünsel derinlik kazandıracak eğitim politikaları ve kültürel projelere ihtiyaç var. Kitap sadece okunması gereken bir nesne değil, düşünceyi büyüten, zihni açan bir araç olmalı. Ancak bu şekilde, hem iklim hem de düşünce dünyamızdaki çölleşmenin önüne geçebiliriz. Aksi takdirde, gelecek nesilleri çorak topraklar ve boş fikirlerle dolu bir dünya bekliyor.
Nihal Taş