Güç ve Nezaket: İnce Bir Denge
Nezaket, çoğu zaman bir seçenek olarak görülür. İnsanlara nazik davranmayı ya tercih edersiniz ya da etmezsiniz.
Fakat o tercihin ardından hayatınız, eskisi gibi olmaz. Peki, nazik olmayı ne zaman bırakıyoruz? Hiç düşündünüz mü?
Ben bu soruyu son zamanlarda çok düşündüm. Özellikle de bizim gibi, “Ben yaptım, oldu.” ya da “Ben yapacağım ve olacak.” gibi sözde cesaret dolu cümleleri seven toplumlarda, nezaketin nasıl kolayca göz ardı edildiğini fark ettim. İnsanlar, ellerine ufak da olsa bir güç geçtiğinde, nezaketi evden çıkarken kapının arkasında unutuyorlar.
Düşünün, en kaba olduğunuz anları hatırlayın. Büyük ihtimalle o anlarda bir güç üstünlüğü hissetmişsinizdir. Trafikte, alışverişte, iş ortamında, hatta en yakın ilişkilerimizde bile… Güç, hangi formda olursa olsun – statü, para, bilgi, fiziksel üstünlük – bizde bir kabalaşma eğilimi doğuruyor. Nezaketi zayıflık olarak görmeye başlıyoruz.
Özellikle ikili ilişkilerde, karşımızdaki insanın bize verdiği değerden emin olduğumuzda, kabalaşma hızımız daha da artıyor. O kişiye karşı, normal şartlarda asla söylemeyeceğimiz sözleri söyleyebiliyoruz. Çünkü içimizde bir yerlerde, o kişinin bizi kaybetmeyeceğini, bize katlanacağını biliyoruz. Nezaketi bir kenara bırakıp, kendimizi güçlü hissetmenin sarhoşluğuna kapılıyoruz. Ama asıl güç, nezaketi terk etmek değil, ona sahip çıkmakta yatıyor.
Çünkü nezaket ve güç, aslında birbirini tamamlayan iki kavram. Bir insanın karşısında durup, onu üzebilecek ya da kırabilecek güce sahip olmamıza rağmen, nezaketi elden bırakmamak… İşte gerçek güç bu! Dünyadaki en “klas” duruşlardan biri de bu değil mi? Güç ve nezaket, birbiriyle mükemmel uyum içinde olması gereken bir dengeye sahip. Tıpkı hassas bir tarif gibi… Ne bir eksik ne bir fazla…
Çocuklar bu dengeyi en saf haliyle taşıyorlar. Çünkü henüz gücün ne demek olduğunu bilmiyorlar. Onların dünyasında statü, para, hırs, ego yok. Sadece içgüdüsel bir nezaket var. Peki, biz büyüdükçe ne oluyor da bu saflığı kaybediyoruz? Ne zaman, neyin etkisiyle gücün bizi nezaketten uzaklaştırmasına izin veriyoruz?
İnsan, bazen nezaketi terk ettiğinde güçlü olduğunu sanıyor. Ama aslında en zayıf olduğu an tam da o an oluyor. Çünkü nezaketini kaybeden, özünü de kaybediyor. Ve çoğu zaman, zaman geçtikçe fark ediyor ki, aslında kaybettiği şey sadece nezaket değil, aynı zamanda saygınlık, sevgi ve değerli insan ilişkileri…
En nihayetinde, yaşananlardan ders çıkaran herkes gibi, biz de nezaketin kıymetini anladığımız o “en başa dönme” haline ulaşıyoruz. Nezaketin zayıflık değil, gerçek güç olduğunu fark ettiğimiz an, belki de çocukluğumuzdaki o saf halimize en çok yaklaştığımız an oluyor.
Bazen çocukların sesine kulak vermekte fayda var.
Hilal Çok söyler