Kalite: Hayata Karşı Bir Duruş Meselesi
Günümüzde kalite kavramı, ne yazık ki çoğunlukla maddi göstergelerle ilişkilendiriliyor. Lüks bir yaşam sürmek, pahalı eşyalar kullanmak, gösterişli mekânlarda vakit geçirmek, kaliteli bir hayatın işareti olarak kabul ediliyor. Oysa kalite, dışarıdan görünenle değil, insanın iç dünyasında şekillenen bir kavramdır. Gerçek kalite, kişinin hayata bakışı, davranışları ve insanlara karşı sergilediği duruşta saklıdır.
Bir insanın kalitesini anlamak için onun nasıl yaşadığına değil, nasıl davrandığına bakmak gerekir. Oturup kalkışındaki zarafet, konuşmalarındaki samimiyet ve saygı, birine selam verirken ya da yardım ederken gösterdiği içtenlik… İşte bunlar, insan kalitesinin en büyük göstergeleridir. Kalite, öfkelendiğinde bile nezaketini koruyabilmek, zor anlarda bile karakterinden ödün vermemektir.
Kaliteli bir duruş, aynı zamanda kişinin değerler sistemine olan bağlılığını da gösterir. Bir insan, ne kadar bilgiye, görgüye ve ahlaki olgunluğa sahipse, hayatına o kadar kalite katabilir. Bu yüzden gerçek kalite, şatafat ve gösterişte değil, içsel olgunlukta gizlidir.
Hayatımızda iz bırakan insanlar genellikle maddi varlıklarıyla değil, duruşları ve tavırlarıyla hatırlanır. Bir tebessüm, içten bir teşekkür, zamanında edilen bir özür ya da başkasının mutluluğuna duyulan samimi sevinç… Bunlar, kaliteli bir insanın hayatına dair küçük ama anlamlı detaylardır.
Sonuç olarak, kalite bir tercih meselesidir. Ve bu tercihi lüks değil, insanın ruhundaki incelik belirler. Gerçek kalite, dış görünüşle değil, hayata karşı sergilenen duruşla ölçülür. Çünkü kaliteli olmak, bir yaşam tarzından öte, bir karakter meselesidir.
Nihal Taş