Müthiş Kehanet: Toplumun Mahkûmiyeti
2 Şubat 1905’te, Saint Petersburg’da doğan Rus asıllı filozof ve yazar Alissa Zinovievna, edebiyat dünyasında Ayn Rand adıyla tanındı. Fikirleri ve yazılarıyla kapitalizm, bireysel özgürlük ve etik üzerine derin tartışmalar başlattı. Ancak onu en çok hatırlatan şeylerden biri, zamanın ötesine uzanan şu sözleridir:
“Bir gün, hiçbir şey üretmeyenlerden izin almadan bir şey yaratamayacağını fark ettiğinde; para akışının mal veya hizmet üretenlere değil, sadece ayrıcalıklarını kullananlara yöneldiğini gördüğünde; birçok kişinin çalışarak değil, yolsuzluk ve etkilerle zenginleştiğini anladığında; yasaların seni onlardan korumak yerine, onları senden koruduğunu fark ettiğinde; yolsuzluğun ödüllendirildiğini ve dürüstlüğün bir fedakârlık haline geldiğini keşfettiğinde, işte o zaman, toplumunun mahkûm olduğunu tereddütsüz bir şekilde söyleyebilirsin.”
Bu cümleler, yalnızca yazıldığı dönemin değil, bugünün de acı gerçeklerini anlatıyor. Gücün ve servetin adil olmayan biçimde dağıldığı, emeğin karşılığının silikleştiği bir dünyada, ahlaki çöküşün sessiz çığlığını duyuran bir kehanet gibi…
Ayn Rand, bireyin özgürlüğünü ve üretkenliği yücelten fikirleriyle bilinse de, bu sözü her çağda yankılanan evrensel bir uyarı niteliğinde. Tarih boyunca güç ve servet, üretken ellerden kayarak ayrıcalıklı azınlığın kontrolüne geçtiğinde, toplumlar kaçınılmaz bir yozlaşmaya sürüklendi. Bugün yaşanan ekonomik adaletsizlikler, politik yolsuzluklar ve sistemin güçlüleri koruma refleksi, Rand’ın bu sözlerini daha da derin ve sarsıcı hale getiriyor.
Öyleyse soru şu: Bu kehanet bir uyarı mıydı, yoksa artık yaşanmış bir gerçek mi….?