featured
  1. Haberler
  2. Köşe Yazıları
  3. Ramazan’ın Ruhu Kayboluyor mu? Sofralardaki İsraf ve Tüketim Yarışı

Ramazan’ın Ruhu Kayboluyor mu? Sofralardaki İsraf ve Tüketim Yarışı

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ramazan: Tefekkür mü, Tüketim mi?

Ramazan, ruhun ve bedenin arınma mevsimi, nefsin terbiye olduğu, paylaşmanın ve dayanışmanın zirveye ulaştığı mübarek bir ay.

Oysa modern dünyanın getirdiği tüketim kültürü, bu kutsal zamanı bile değiştirdi.

Eskiden Ramazan dendiğinde ibadet, tevazu, yardımlaşma ve kanaat akla gelirdi. Şimdi ise Ramazan, bir tür “yiyecek festivali” gibi sunuluyor. Marketlerde uzun kuyruklar, indirim fırsatları peşinde koşan kalabalıklar, iftar ve sahur sofralarına yetmeyecek kadar çok yiyeceğin alınıp depolanması… Bütün bunlar gerçekten Ramazan’a hazırlık mı, yoksa modern dünyanın dayattığı bir tüketim çılgınlığı mı?

Ramazan: Ruhun Arınması mı, Buzdolabının Dolması mı?

Sosyal medya, bu dönüşümün aynası gibi. “Ramazan stoğu yapıyoruz” başlıklı videolar milyonlarca kez izleniyor. Buzluklar tıklım tıklım dolduruluyor, çeşit çeşit yemekler hazırlanıyor. Yorumlara bakıldığında, insanlar hem hayretle hem de özenerek bu furyaya katılıyor. Peki, Ramazan gerçekten bunun için mi var?

Ramazan’ın özünde açlık, sabır, şükür ve infak var. Aç kalan bir insan, yoksulun halini daha iyi anlar, sabır göstererek nefsini terbiye eder, şükretmeyi öğrenir ve paylaşarak cömertlik eder. Oysa biz, Ramazan’ı “ne yiyeceğiz” telaşıyla karşıladığımızda, bütün bu hikmeti kaçırmış olmuyor muyuz?

Ramazan, bir muhasebe ayı. Bedenin arınması gibi ruhun da arınması gerek. Sofralarımızı bollukla donatmak yerine, kalplerimizi sadelikle süslemeliyiz. Çünkü oruç, sadece mideyi aç bırakmak değil, zihni ve kalbi de arındırmaktır.

Ramazan Sofraları: Kanaat mi, İsraf mı?

Ramazan sofraları, geçmişte sadelik ve bereketin simgesiydi. Hatta büyüklerimiz, iftarlarını hurma, çorba ve su ile açıp, fazla yememeye özen gösterirdi. Şimdi ise restoranlarda lüks iftar davetleri, sofralarda çeşit çeşit yemekler, iftar sonrası tatlıdan kahveye kadar süren ziyafetler var. Bunun adı gerçekten oruç mu?

Çalışan hanımefendilerin, iftar hazırlığını kolaylaştırmak için yemeklerini önceden hazırlaması bir yere kadar anlaşılabilir. Fakat bunu bir gösteriye dönüştürmek, “buzlukları doldurmaya davet etmek”, hatta bunu bir yarış haline getirmek, Ramazan’ın ruhuna ne kadar uygun? Oruç, nefsimizi terbiye etmek için tutulurken, gün boyu nefsin isteği olan yemeklerin hayalini kurmak, bu terbiyeye ne kadar hizmet ediyor?

Eskiden iftar sofralarının en güzel yanı, bereketiydi. Bir tabak çorba, birkaç hurma, belki bir parça ekmek… Fakat şimdi, yiyeceklerin bolluğu içinde sadelik kayboldu. İsrafın boyutları öyle arttı ki, iftar sofralarından kalan yemekler çöpe giderken, dünya üzerinde milyonlarca insan açlıkla mücadele ediyor.

Bu Ramazan, Gazze’yi Hatırlamak

Bu yıl Ramazan’a bambaşka bir atmosferde giriyoruz. Dünyanın dört bir yanında zulüm, savaş ve açlık varken, özellikle Gazze’de her lokmanın, her damla suyun bile büyük bir anlam taşıdığı bir dönemdeyiz. Çocuklar açlıktan can verirken, orada insanlar iftar açacak bir hurma bile bulamazken, bizlerin bolluk içinde oruç açması, acaba vicdanımızı sızlatıyor mu?

Ramazan, paylaşmak için bir fırsat ayıdır. İftar sofralarımızı sadeleştirip, bir lokmamızı ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak, bu ayın ruhuna daha uygun değil mi? İsrafa harcanan para ile bir fakirin sofrasına aş koymak, Ramazan’ın gerçek hazırlığı olabilir mi?

Bu Ramazan, biraz daha derin düşünmeliyiz. Sadece sofralarımızı değil, kalplerimizi de açmalıyız. İhtiyaç sahiplerini hatırlamalıyız. İsraf ettiğimiz her lokmanın, aslında bir yetimin hakkı olabileceğini göz önünde bulundurmalıyız.

Sonuç: Ramazan’a Hangi Ölçüyle Giriyoruz?

Belki de bu Ramazan’a girerken kendimize şu soruları sormalıyız:

• Gerçekten oruç tutuyor muyuz, yoksa sadece akşama kadar aç mı kalıyoruz?

• Sofralarımız Ramazan’ın ruhuna uygun mu, yoksa bir yemek festivaline mi dönüşüyor?

• Buzlukları doldurmak yerine, gönülleri doldurmak için ne yapıyoruz?

• İftar soframızda Gazze, Sudan, Yemen gibi coğrafyalarda açlık çeken kardeşlerimizi hatırlıyor muyuz?

Çünkü Ramazan, sadece mideyi değil, kalbi de aç bırakmamaktır. Ramazan, sadece iftar vakti yemek yemek değil, yoksulun halini idrak edip şükretmek ve paylaşmaktır.

Nihal Taş

0
mutlu
Mutlu
1
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Ramazan’ın Ruhu Kayboluyor mu? Sofralardaki İsraf ve Tüketim Yarışı
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Giriş Yap

Güncel Haber Ajans ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin