Tüm Kehanetlerin En Ürkütücüsü
Tarih boyunca birçok filozof, yazar ve düşünür, insanlığın gidişatına dair kehanetlerde bulundu. Kimileri savaşları öngördü, kimileri toplumsal çöküşlerin kaçınılmaz olduğunu savundu. Ancak bazı sözler vardır ki, zamana meydan okuyarak her dönemde yankılanır. Ayn Rand’ın bu sözleri de tam olarak öyle…
Rus asıllı filozof ve yazar Ayn Rand, 1905 yılında Saint Petersburg’da doğdu. Kapitalizmi savunan, bireysel özgürlüğü yücelten ve kolektivizme şiddetle karşı çıkan bir düşünürdü. Ancak bugün onun ekonomik sistemlere dair görüşlerinden bağımsız olarak, söylediği bu sözleri ele almak gerekiyor. Çünkü Rand’ın tanımladığı toplum düzeni, günümüzde pek çok ülkede açıkça gözlemlenebilir bir hale geldi.
“Bir gün, hiçbir şey üretmeyenlerden izin almadan bir şey yaratamayacağını fark ettiğinde; para akışının mal veya hizmet üretenlere değil, sadece ayrıcalıklarını kullananlara yöneldiğini gördüğünde; birçok kişinin çalışarak değil, yolsuzluk ve etkilerle zenginleştiğini anladığında; yasaların seni onlardan korumak yerine, onları senden koruduğunu fark ettiğinde; yolsuzluğun ödüllendirildiğini ve dürüstlüğün bir fedakarlık haline geldiğini keşfettiğinde, işte o zaman, toplumunun mahkum olduğunu tereddütsüz bir şekilde söyleyebilirsin.”
Bu sözler bir felaket tellallığı mı, yoksa acı bir gerçeğin ifadesi mi? Dünyanın dört bir yanına bakınca, bu kehanetin çoktan gerçekleştiğini söylemek mümkün.
Üreten Değil, Ayrıcalıklı Kazanıyor
Günümüz dünyasında, üretimin, emeğin ve alın terinin karşılığı ne kadar adil bir şekilde veriliyor?
Küçük esnaf, zanaatkârlar, çiftçiler ve sanayiciler, gerçekten hak ettiklerini alabiliyor mu?
Yoksa kazancın büyük kısmı, yalnızca ekonomik ve siyasi ayrıcalıklara sahip olan belirli bir kesime mi akıyor?
Ayn Rand’ın işaret ettiği gibi, para akışı artık emeğiyle üretenlere değil, sistemin açıklarından yararlananlara yönelmiş durumda. Çalışmadan zenginleşenler, üretmeden servet biriktirenler ve yalnızca bağlantıları sayesinde güç kazananlar, küresel ekonominin yeni normali haline geldi.
Yasalar Güçlüleri Koruyor
Bir hukuk sisteminin temel amacı, vatandaşlarını korumak ve adaleti sağlamak olmalıdır. Ancak günümüzde yasaların kimleri koruduğu büyük bir soru işareti. Hukuk, adaletin terazisini elinde tutan bir güç olmaktan çıkıp, bazen güçlüleri koruyan bir kalkan haline gelebiliyor.
Hukukun üstünlüğünün tartışmalı hale geldiği toplumlarda, yasaların adil uygulanması yerine, güçlünün menfaatine göre şekillendiği görülüyor. Eğer kanunlar, vatandaşları güçlülerden değil, güçlüleri vatandaşlardan koruma görevini üstleniyorsa, orada adaletin gerçekten varlığından söz edilebilir mi?
Dürüstlük Bir Fedakârlık Haline Geldiğinde…
Toplumun en büyük çöküşlerinden biri de, dürüst insanların ödüllendirilmemesi, aksine mağdur edilmesiyle başlar. Dürüstlük, eğer bir insanın hayatta kalma mücadelesinde ona yük haline geliyorsa, orada sistemin iflas ettiğini söylemek mümkündür.
Yolsuzluğun yaygın olduğu, liyakatin değil sadakatin öne çıktığı, hak edenlerin değil güçlü ilişkileri olanların yükseldiği bir düzen, sadece bireyleri değil, bir bütün olarak toplumu çürütür. Rand’ın işaret ettiği gibi, eğer yolsuzluk ödüllendiriliyor ve dürüstlük fedakârlık haline gelmişse, toplumun çöküşü kaçınılmazdır.
Peki, Çözüm Ne?
Bu karamsar tablo karşısında soru şu: Eğer Ayn Rand’ın uyardığı tehlikeler gerçek olduysa, çıkış yolu var mı?
Tarih boyunca nice büyük medeniyetler, adaletin ve ahlakın zayıflamasıyla çökmüştür. Ancak bir toplumun kaderini belirleyen şey, halkının neye razı olduğudur. Eğer insanlar, yolsuzluğu, adaletsizliği ve liyakatsizliği kanıksar hale gelirse, çöküş kaçınılmazdır. Ama dürüstlük, çalışkanlık ve üretim yeniden değer görürse, toplumlar tekrar ayağa kalkabilir.
Sonuç olarak, Ayn Rand’ın sözleri sadece bir kehanet değil, aynı zamanda bir uyarıdır. Bu düzeni kabullenmek mi, yoksa adil bir dünya için mücadele etmek mi? Karar bizim…
Yadigar Gidici