Türkiye’deki Yönetim Anlayışı ve Bolu’daki Otel Yangını Üzerinden Bir Değerlendirme
Bolu’daki otel yangını faciası, sadece bir yangın değil, Türkiye’deki yönetim anlayışının aksayan yönlerini gözler önüne seren bir vaka oldu.
Belediye Başkanı, “Bizim sorumluluk alanımızın dışında,” derken, Turizm Bakanı, “Sorumluluk belediye itfaiyesinde,” açıklamasıyla yanıt verdi. Bu iki açıklama arasında sıkışan sorumluluk meselesi, ülkedeki yönetim yapısındaki karmaşanın adeta bir özeti.
Yetki Kargaşası ve Yönetim Dejenarasyonu
Bir olay yaşandığında hangi kurumun, hangi yetkilinin sorumlu olduğunu bilememek, aslında sadece yönetim sistemindeki eksikliklerin değil, kurumların içinin nasıl boşaltıldığının da bir göstergesi. Türkiye’de kurumlar ve kurallar, siyasi amaçlar ve çıkarlar uğruna giderek dejenere edilmiş durumda. Bu yozlaşma, yerel yönetimlerden merkezi idareye kadar her düzeyde hissediliyor. Kurumların asli görevleri ve hizmet alanları, siyasetin gölgesinde şekilleniyor ve bu durum halkın güvenini zedeliyor.
Bu belirsizliğin temel nedenlerinden biri, ülkenin yönetim yapısındaki karmaşadır. Büyükşehir Belediyesi modelinin oluşturulma amacı, ihtiyaçlardan ziyade siyasi hedefler doğrultusunda şekillendi. İlçeler, mahalleler, hatta köyler, merkezi siyasetin stratejilerine göre yapılandırıldı. Amaç, vatandaşlara daha iyi hizmet sunmak değil; seçim kazanmak ve siyasi güç dengelerini kurmaktı. Hal böyle olunca, sistem sorun çözmek yerine sorun üretmeye başladı.
Rant Odaklı Turizm Politikaları
Turizm, bu yönetim anlayışının bir başka mağduru. Turizm politikalarının amacı, ülkenin doğal, kültürel ve tarihi zenginliklerini koruyarak sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak olmalıydı. Ancak görünen o ki, turizm rantın yeni bir aracı haline geldi. Planlama ve denetim yerine günü kurtarmaya odaklanılan bu sistemde, otel yangınları gibi trajediler kaçınılmaz oluyor.
Yangın sonrasında yaşanan sorumluluk tartışmaları da bu plansızlığın doğal bir sonucu. Turizm yatırımları yapılırken, güvenlik standartlarının ne ölçüde denetlendiği, afet anlarında müdahale planlarının ne kadar işlediği sorgulanmıyor. Çünkü mesele turizmin gelişmesi değil, rantın paylaşılması.
Belirsizlik ve Hesap Verebilirlik Eksikliği
Kurum ve kuralların işlemediği bir düzende, sorumluyu tespit etmek neredeyse imkânsız hale gelir. Bu belirsizlik ortamında gerçek suçluyu gizlemek de, suçsuzu suçlu göstermek de mümkün. Halkın güveni ise bu karmaşada kaybolup gidiyor. Eğer bir olayın ardından “kim suçlu?” sorusuna net bir cevap verilemiyorsa, sistemin kendisi sorgulanmalı.
Çözüm: Şeffaf ve Liyakat Temelli Bir Yönetim
Türkiye’nin bu yönetim anlayışından çıkış yolu, şeffaflık ve liyakat temelli bir yönetim modeline geçişle mümkün. Her kurumun görev ve sorumluluk alanları net bir şekilde tanımlanmalı, hesap verebilirlik mekanizmaları etkin şekilde işletilmelidir. Ancak bu şekilde kriz anlarında müdahale hızlanır, kamuoyunda güven tesis edilir ve en önemlisi, trajedilerin tekrarı önlenir.
Bolu’daki yangın faciası bir kez daha göstermiştir ki, güçlü bir sistem, seçim kazanma stratejilerinden çok daha önemlidir. İnsan hayatı, siyasi hesapların ötesinde, hak ettiği değeri görmek zorundadır. Unutulmamalıdır ki, yönetim halk için vardır; halk yönetim için değil ..Ali develi