Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM 27. Dönem 5. Yasama Yılı Açılışı’nda konuştu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM 27. Dönem 5. Yasama Yılı Açılışı’nda konuştu.
Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“Büyük Millet Meclisi’nin ilk başkanı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere ülkemizin İstiklal ve İstikbal davasını sahiplenmiş herkese şükranlarımı sunuyorum.
15 Temmuz’da da meclisimiz kirli ellerin bu mübarek ülkeye bu kutlu çatıya değmesine izin vermemiştir. Yoğun geçen yasama yıllarında gece gündüz çalışarak ülkelerine hizmet eden siz kıymetli milletvekillerimizin fedakarlıkları ve gayretleri hiç şüphesiz tarihe takdirle kaydedilmiştir.
Artık milletimiz şunu biliyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ışıkları yanıyorsa meclis çalışıyorsa milletveki görevleri başında ise Allah’ın izniyle bu ülkenin sırtı yere gelmez. Meclis kürsüsünde ifade edilen her bayanın milletin çıkarı gayesiyle olduğunu düşünüyorum. Milleti ile dilleri ile yürüttüğümüz her mücadele gibi büyük ve güçlü Türkiye’nin inşası hedefimize inşallah birlikte ulaşacağımıza inanıyorum.
2053 vizyonumuzu hayata geçirme konusunda üzerine düşen sorumlulukları layıkıyla yerine getireceğinden şüphe duymuyor, bir süre önce gündeme getirdiğimiz ülkemize tarihimizde ilk defa doğrudan milli iradenin eliyle yeni bir anayasa kazandırma teklifimizin de meclisimiz tarafından başarıyla hayata geçirileceğini ümit ediyorum.
Meclisimizin olursa tamamının uzlaşması ile hazırlanacak bir yeni anayasa milletimize vereceğimiz en güzel 2023 hediyesi olacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde grubu bulunan partilerin yeni anayasa tekliflerini en kısa sürede kamuoyu ile paylaşmalarını bekliyoruz.
Milli irade ile hazırlanmış bu ilk anayasa teklifimize destek ve katkı verecek herkese şimdiden teşekkür ediyorum.
Türkiye’ye yönelik kin ve nefret kokan tutumları asla unutmayacağız. Yaşadığımız her tecrübe bir ders haline getirerek geleceğe bakacağız.
Biz kardeşliğin, dostluğun, yoldaşlığın, dayanışmanın, iş birliğinin kadrini kıymetini bilen her adımımızı buna göre atan bir ülkeyiz. Suriye’den, Balkanlar’dan Kafkasya, somali’den Afganistan’a her yerde aynı anlayışla hareket ettik.
Akdeniz’deki hak ve menfaatlerimizi korurken Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin iki devletli çözüm yolunda attıkları adımlara destek olduk. Bu kapsamda kapalı Maraş’ın yeniden açılışı başta olmak üzere pek çok önemli adım attık, atmayı sürdüreceğiz.
Batı Trakya’daki Türk ve Müslüman unsurların hepsi de uluslararası anlaşmalara dayalı haklarının korunması için tüm platformlarda mücadeleye devam edeceğiz.
Ukrayna’nın toprak bütünlüğü temelinde savunurken Çin’in Toprak bütünlüğü temelinde Uygur Türklerinin İnsan haklarından en geniş manada istifade edebilmeleri nin de takipçisi olacağız.
Güvenlik ve yoksulluk cenderesi altında hayatlarını sürdüren insanlara kadar herkese gönül kapımızı sonuna kadar açık tutacağız. Nerede bir mazlum nerede bir mahsuru varsa hep yanlarında olmaya gayret göstereceğiz.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin çarpık yapısını eleştirmek için ortaya koyduğumuz zamanla küresel sistemin tüm yanlışlarını da kapsayacak şekilde genişleyen dünya beşten büyüktür tesbitimizin böylesine benimsenmesinin sebebi; işte bu bölgemizde ve dünyada yaşanan her gelişme bu tespitin hakkını ve isabet seyretmektedir.
Açılışını yaptığımız yeni Türk Evi de konumu ve mimarisiyle ülkemizin insanlığın tamamını kucaklayan yaklaşımının görkemli bir sembolü olarak tarihteki yerini almıştır.
1000 yıl önce Anadolu’yu bize vatan yapan devletin armasında doğuya ve batıya bakan dolayısıyla geniş bir coğrafyayı kucaklayan çift başlı kartal var. Böyle bir miras üzerinde kurulan Türkiye’nin böylesi bölgesi ile olan gönül bağını koparmaya çalışmak kimsenin hakkı da haddi de değildir.
Suriye krizinde uluslararası toplumun hem fiili müdahale hem insani destek hem de mülteci akını yönetilmesi konusunda ne kadar aciz olduğunu hep birlikte gördük.
Türkiye tek başına 4 milyon mazluma kollarını açarken, sınırlarına dayanan birkaç bin mülteci karşısında paniğe kapılan hakkımı hukuku bir kenara bırakıp insanlıktan uzak davranışlar sergileyenler olmadı.
Zorla geri gönderilen insanlarla karşılaşıyoruz. Bu insanlık dışı tutumun sahipleri aynı zamanda mültecilerle ilgili Birleşmiş Milletler sözleşmesini ve kararlarını da söylemektedirler.
Nitekim Avrupa Birliği’nin bölgedeki mülteci trafiği ile ilgili çalışmalarını denetlemek için kurduğu yapının faaliyetleri de yavaş yavaş sonlandırmaya başladığı görülüyor.
Akdeniz’in karanlık sularında her yıl kaç bin kişinin yolculuğunda hayatını kaybettiğinin istatistiği dahi tutmuyorlar.
Avrupa’da kaybolan on binlerce mülteci çocuğun akıbeti de bu konuda bizim milletvekillerimizin yaptıkları girişimler dışında kayda değer herhangi bir gayret veya çalışmada mevcut değil.
Halbuki sadece bu hususlar bile tek başına vicdanı ahlakı insana saygısı olan toplumları ayağa kaldırmaya sorumlulardan hesap sormaya yeterli oluyor. Bu iki yüzlülüğün benzerini Suriye’deki terör örgütleri konusunda da yaşıyoruz.
Suriye krizi karşısında uluslararası toplumun ne kadar aciz olduğunu hep birlikte gördük.
Sadece Türkiye bu karanlık DEAŞ örgütle Esad’a karşı karşıya gelmiş ve birileri tarafından sürekli şişirilen balonu kısa sürede patlatmıştır.
Ama bazıları hala Suriye’de DEAŞ bahanesiyle terör örgütlerini ve halkı ile kavgalı rejimi desteklemeyi sürdürmektedir. Tabii biz burada herkesin terörle mücadele kılıfı altında bölgede kendi ajandasını hayata geçirme peşinde koştuğunu biliyoruz.
Sırf bunun için yüz binlerce insanın ölmesine milyonlarca insanın evlerinden ülkelerinde öldürerek sefaleti sürüklenmesine göz yumanları, bütün bunlara karşı hakkın ve hakikatin yanında yer almak boynumuzun borcudur.
Biz insani görevimizi yaptığımız için üstesinden gelemeyeğimiz bir güvenlik ve refah krizine sürüklenmedik.
Ama bunu yapanlar insanlıktan çıkanlar, asla huzur bulmadılar ve bulamayacaklar.
Dünyanın kendi etrafında döndüğünü diğer herkesin kendi yerine hizmet etmekle mükellef olduğunu sananlar, yaşanan her siyasi ve sosyal çalkantı ile tabiattaki her değişimle işine öyle olmadığını görmeye başlıyorlar.
Afrika’da yaşanan kıtlık sadece orada yaşayanların değil tüm insanlığın ortak sorunu olduğu yakında daha iyi anlaşılacak. Kutuplardaki buzulların erimesinin sadece oradaki penguenlerin sorunu değil, insanlık başta olmak üzere tüm canlıların sonunu olduğu yakında anlayacaklar.
Dünyanın uzak bir yerinde icra olan çatışmalardan kaçan insanların yaşadığı trajedileri aslında herkesi bekleyen bir tehlike olduğu zamanla daha iyi anlaşılacak.
Hiç kimseninin mutlak bir güvenlik ve refah fanusunda yaşamadığının, herkesin nimeti ve külfeti ile o büyük dünyanın bir parçası olduğu gerçeği daha iyi anlaşılacak.
Türkiye İşte bu fotoğraf içinde kendine demokrasisini ve kalkınmasını güçlendirerek korumak suretiyle bölgesinde ve dünyada hak ettiği yere gelmesini sağlayacak bir vizyon belirlemiştir. Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına adfen ilan ettiğimiz 2023 hedefleri bu bir yolun ilk durağı olacaktır.
Tıpkı geçmiş asır gibi önümüzdeki asırda da sekillenmesinde de millet meclisimizin eşsiz bir rolü olacağına tüm kalbimle inanıyorum.
19 yılda eğitimden sağlığa üvgenlikten adalete ulaşımdan enerjiye kadar devlet ve millet hayatının her alanında gerçekleştirdiğimiz büyük atılımı bu vizyonun temel alt yapısı olarak görüyorum.
Artık siyasi olmaktan cıkıp milli hedefler haline dönüşen bu viyonu Türkiye Büyük Millet Meclisimizden başlayarak hiçbir ayrım gözetmeksizin ülkemizin tüm fertleri ile hep birlikte sahiplenmeliyiz.
Çünkü hiç birimiz için başka Türkiye yok, hiç birimiz için başka vatan yok, hiçbirimiz için başka devlet yok. Hiçbirimiz için başka gelecek yok. Aklımızdan asla çıkarmamalıyız ki bülünerek büyüyemeyiz. Paracalanarak güclenemeyiz. Bizi biz yapan değerlerden vazgeçerek ufkumuzu birleştiremeyiz. Türkiye yi böyle bir duruma düşürümediler, düşüremeyecekler.
Diğer yandan ülkemize yaptığımız en büyük hizmetlerden biri de güvenlik stratejilerimizi değiştirmektir.
Tehditleri kaynağında bulup yok etme esasına dayanan yeni güvenlik anlayışımız sayesinde sınırlarımızın bir veya birkaç terör koridoru oluşturulmasının önde geçtik.
Adına Kürt sorunu denen meseleyi hak ve özgürlüklerden kalkınmaya kadar tüm boyutlarıyla biz çözdük.
Diyarbakır’daki vatandaşlarımıza söz verdiğimiz şekilde red, inkar, asimilasyon politikalarını nasıl ortadan kaldırdıysak geri kalmışlık zincirini nasıl kırdıysak bu meseleyi hala istismar konusu yapmak isteyenlerin maskelerini de aynı şekilde düşüreceğiz.
Böylece Diyarbakır annelerini şanlı direnişleri iler terör örgütlerini tir tir titreten siyasi uzatılarını gercek yüzlerini gösterdiği bir dönem başladı. Diyarbakır annelerine buradan selam olsun.
Türkiye Sanayi Devrimi’ni kaçırmış bilgi ve teknoloji devriminin de ucundan yetişmeye çalışan bir ülke olarak bugüne gelmiştir. Artık tarihte pek çok örneğini gördüğümüz yeni ve köklü bir dönüşümün arifesinde bulunuyor.
İklim değişikliğinden yapay zekaya kadar pek çok karmaşık unsurun bir arada olduğu bu yeni devrimi yakalamak için çok önemli avantajlara sahiptir.
Son 19 yılda ülkemizin demokrasine ve kalkınmada katettiği mesafe yaklaşık 8 yıldır ardı ardına yaşadığımız çok boyutlu sinamaları da eklediğimizde ortaya hepimiz için ümit verici bir fotoğraf çıkıyor.
Ülke ve millet olarak İnşallah küresel sistemde ki bu yeni değişimi kaçırmayacak her alanda hedeflediğimiz seviyelere ulaşacağız.
Türkiye’nin son 19 yılda elde ettiği her kazanım gibi ekonominin de sorumluluğu bize ait ülkemizin IMF olan 23 buçuk milyar dolarlık borcunu 2013 yılı Mayıs ayında tamamen bitirdik.
Merkez Bankası rezervi 122 milyar dolar seviyelerine ulaştı.
Geçmişten bugüne baktığımızda ise milli gelirini 3 kat artırmış, satın alma paritesine göre dünyada 11 sıraya yükselmiştir.
Yatırımla üretimde ve ihracatta istihdamda büyümede rekorlar kırmış bir Türkiye görüyoruz.
Dünya son 2 yıldır küresel salgının sebep olduğu problemlerle boğuşuyor.
Geçtiğimiz asırdaki dünya savaşlarının ya da bundan önce yaşanan küresel krizlerin getirdiği yüklere göre çok daha derin çok daha yıkıcı ve dönüştürücü bir dönemden geçiyoruz.
Siyasi sosyal ve ekonomik hayatta doğru bildiğimiz, alışık olduğumuz düzenler temelden sarsılıyor.
Küresel ekonominin temel belirleyicisi konumundaki ürünler başta olmak üzere; emtia fiyatlarında ekskin artışlar tedarik zincirlerinde ki aksamalar, hammadde ve kritik bazı ürünleri erişimdeki darboğazlar sürükleniyor.
İşsizlik global bir sorun olarak varlığını devam ettirirken bütçe açıkları ve borçluluk oranları tarihi seviyelere ulaştı.
Enflasyon tehtidinin küresel çapta arttığı belirsizliklerin çoğaldığı bir dönemdeyiz.
Dünya bankası gibi dünya ekonomisine yön verme iddiası ile inşa edilen kurumlar ise ciddi bir yönetim krizi içindeler. Bizim uzun zamandır zaten maruz kaldığımız küresel kuruluşların ekonomi analizlerinin tarafsızlığına ve şeffaflığına ilişkin soru işaretleri artık herkesin zihnini kurcalıyor.
Türkiye İşte bu zorlu dönemde güçlü kalmayı başaran hatta gücünü artıran az sayıdaki ülkeden biridir.
Böylesine kritik bir dönemde iktidarı ve muhalefetiyle açık yüreklilikle ortaya koymak ilişkin yol haritamızı da buna göre belirlemek mecburiyetindeyiz.
Ülkemizin bu büyük sağlık krizini ve onu izleyen artçı sarsıntıları, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin sağladığı hızlı ve etkin karar alma uygulama dönüştürme kabiliyeti sayesinde başarılı bir şekilde yönettiği de inkarı mümkün olmayan bir başka gerçektir.
Sağlık alanında vatandaşlarımız için gereken her hizmet gecikmeden ve herhangi bir aksamaya meydan verilmeden sunulmuştur.
Türkiye ekonomisinin ayakta kalması üretimin kesintisiz sürmesi istihdamın korunması için tüm kesimlere yönelik önlemleri devreye aldık. İş gücü piyasasına sunduğumuz pek çok farklı destekle verdik. Vatandaşlarımızın ve firmalarımızın yanında olduk. Esnaf ve sanatkarlarımıza hibe kira ve ciro kaybı destekleri verdik.
Dünya hem de Türkiye ekonomisi küçülmüş geçen yıl küresel ekonominin küçülmesi 2009’a göre çok daha şiddetli olduğu ve % 3’ün üzerinde bir daralma yaşamaya karşılık Türkiye büyüme başarısı gösterdi.
2021 yılını yüzde 9 büyüme ile kapatmayı öngörüyoruz. Enflasyon tehlikesinin büyüdüğü bir dönemdeyiz.
Türkiye OECD verilerine göre istihdamı artırmayı başarmış devletler arasındadır.
Türkiyeli ekonomide arzu ettiğimiz rahat nefesi alması ancak yatırımı üretimi ve ihracatı istihdamı artırarak cari açığı bir an önce cari fazlaya dönüştürülmesi ile mümkündür.
Sanayi sektörümüz son derece dinamik ve kabiliyetli yapısıyla sektörel çeşitliliğini günden güne artırmakta yeniliklere hızla adapte olmaktadır.
Bu sayede ivme 2021 için belirlediğimiz 211 milyar dolarlık ihracatın çok üzerine çıkacağımız anlaşılıyor.
Milli gelirimizi 1 trilyon doların üzerine çıkarmayı hedefliyoruz.
Sayısız yatırmı salgın döneminde tamamladık, özel sektörde yatırımlarını sürdürdü.
Özellikle de kendi girişimcilerimizin teşvik etmek yanında Türkiye’ye henüz yatırım yapmamış küresel markaları ülkemize kazandırmak için de her fırsatı değerlendiriyoruz.
Türkiye gelişmiş ülkelerin aksine enflasyonla ilk defa karşılaşan bir ülke değildir. Bu sebeple enflasyonla etkili mücadele konusunda çok daha fazla deneyim ve araca sahip makroekonomik politikalardan yapısal reformlara kadar pek çok adımı atarak enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız.
Gıda tarafında giderek artan girdi maliyetlerinin etkisini azaltacak tedbirler alıyoruz.
Türkiye ekonomisi sağlayan finansal sektörü ile disiplinli kamu maliyesinde bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 6,7 trilyon liraya ulaşmıştır.
Sermaye yeterliliği rasyosu yüzde 17,4 ve takibe dönüşüm oranı ise yüzde 3,7 seviyesindedir.
Finans sektörü tarafından daha güçlü şekilde desteklenmesi şart. Aynı şekilde sektörümüzün sürdürülebilir dönüşümü için yurt dışından fon sağlanması hususunda da bankacılık sektörümüzün öncülük edeceğine inanıyor bankacılık sektörünü tamamlayıcı şekilde sermaye piyasalarını da daha güçlü kılmak istiyoruz.
Şirketlerimizden bankacılık sektörüne bağımlılıklarını azaltarak sermaye ipyasası araçları yoluyla yatırımlarına uzun vadeli finansman sağlamalarını bekliyoruz.
Bu amaçla sermaye piyasalarımızda ürün çeşitliliğini artırarak piyasa alt yapısını geliştiriyoruz.
Nakit rezervleri güçlü tutma politikamızı sürdüreceğiz.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda ilan ettiğimiz faiz iklim anlaşmasını meclisin takdirine sunma kararımız başlattığımız Yeşil Kalkınma Devriminin de ilk müjdesi olacaktır.
Sanayide bir yandan enerji yoğunluğunu azaltacak yüksek teknolojili alt yapılara yönelirken, diğer yandan düşük emisyonlu ve temiz üretim tekniklerinin ağırlıkta olduğunu uygulamaları teşvik edeceğiz.
Binaların tamamının enerji kimlik belgesine sahip olması sıfır enerjili bina standardını yaygınlaştıracağız.
Afetler konusunda artık risk yönetimi aşamasına geçtik.
İklim değişikliği ile bağlantılı şekilde bu risk yönetimi planlarımızı daha da geliştireceğiz.”
Hibya Haber Ajansı