Osmaniye Düziçi Bostanlar yolunda bir vatandaşımız eşyalarını traktöre yüklemiş köyüne dönüyor. Büyük ihtimal depremde oturduğu apartman zarar gören bir vatandaşımız.
Bu foto köyden kente dönüşün sonra da köye dönüşün en ironik fotosu
Önce insanlar şehirde yaşamaya teşvik edildi,köylerde kapanan okullar mı dersin ,yoksa kapatılan ya da genelde ebesi olmayan sağlık evleri mi?
Mantar gibi türeyen plansız projesiz,yeşil alansız hatta araç park yeri olmayan apartmanlar da sözüm ona bir beylik sürülmeliydi ve herkes sıcacık odalarında oturup,ellerindeki akılli telefonlarla uğraşmalı,dünyaya oradan bakmalıydı.
Bu ortam oluşsun diye ne kredi paketleri çıkmadı ki, paran yoksa bile banka sana çok uzun vadeli krediler veriyordu, hatta asgari ücretle bile ödenebilen konut kredilerinin var olabildiğini gördük.
Yani insanların köyden kente gelmesi için tüm imkanlar var edildi. Bu tüketim göçü ilk olarak 2018’den sonra sallanmaya başladı gıda her geçen gün aile bütçesinde çok daha fazla yer kaplıyordu hatta ayçicek yağı gıda artışının tam bir simge ismiydi, ayçiçek yağının yükselişi bir türlü durdurulamıyordu.
Eskiden 18 kiloluk tenekelerle aldığımız ayçiçek yağı neredeyse kuyumcu rafında satılmaya başladı.
Burada eskilerin bir sözü beynimi yakarcasına geliyor dilimin ucuna: “Sen Ağa Ben Ağa Bu İneği Kim Sağa?”
Demek ki herkesin tüketici olduğu bir ortamda üretici azalınca elde olan ürüne talep arttığı için
fiyatlarda pik yapıyormuş.
Sen köyden kente göçtün aldığın asgari ücret senin artık gıda ihtiyaçlarına bile zar zor yetiyor.
Köydeki minik bahçende 4 mevsim üretebildiğin sebzeler, meyveler için sen 30 gün asgari ücretle çalışmak zorunda kalıyorsun.
Köyden kente göçün 2. ve en sert kırılması ise deprem felaketi oldu.
Bir gün sabaha karşı sallanarak uyandık korktuk,ürperdik titredik ve bize çok uzun gelen bir zaman diliminde o depremin bitmesini bekledik.Deprem bitti şükür ilçemiz depremi diğer yerlere göre en az kayıp ve hasarla atlatti.Sabah oldu bir baktık ki bizim uğruna 10 yıl çalışıp aldığımız evlerin her yeri çatlamıştı.
Üstelik bu evlerin projesini mimar çizmiş, inşaat da inşaat mühendisi denetiminde yapılmış evlerdi, planına projesine, ruhsatına çuvalla paralar verilmişti. Hemen bir kalacak yer telaşına düştük bir baktık ki köydeki Usta Ahmet Emmimin elinde metresi ile Düldül Dağı’na bir bakış atıp, kafasını kaşıyarak yaptığı ve bizim yıllar önce terkettiğimiz köydeki evde bir çizik dahi yok. Hemen çor çocuğu alıp daha önce boş bıraktiğımız koylerimizde aldık soluğu.
Asıl ilginç olan köyümüz biz onu terketsek de bize küsmemişti, toprak küsmemişti. Ağaçlar sanki biraz mağrur bir gülümseme ile bizleri selamlıyordu. Belki de toprak bize bagırıyordu: “Kaç Yıldır Nerdesin Gel Şehirde uğruna1 Ay çalıştığın Gıdayı Ben Sana Bedava Verecem”diye.
Umarım bu sefer ki tersine göç üretim için olur yeniden Düziçi Ovası şenlenir. Sabun Çayı ve Hamus çayı Ceyhan nehrinde buluştuklarında kaç tarlayı yeşertip geldikleri müjdesini verirler birbirlerine. Hadi gel köyümüze geri dönelim.