Üç helikopter Azerbaycan’dan havalanmış peş peşe İran’a dönüyorlardı. Gece uçuşuydu. İran Cumhurbaşkanı’nın bindiği helikopter ortada uçuyordu. Bir bulut kümesi gördüler. Kaptan pilot, bulutun üstüne çıkarak uçuşa devam komutu verdi. Helikopterlerden biri düştü. Öndeki ve arkadaki helikoptere bir şey olmadı. İran Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı yere çakılan ortadaki helikopterde canlarını yitirdiler.
★★★
Tahminler yığınla.
Düşmedi.
Düşürüldü.
Düşüren dışarıdan:
İsrail yapmıştır.
ABD’nin parmağıdır.
Hayır içeriden:
Ayetullah çatışmasıdır.
★★★
Komşumuz İran halkı şimdi gerçek nedir onu arıyor. Düşen helikopter 1979 Amerikan üretimi imiş. Bakımları da düzgün yapılmamış. Sisli, dağlık, çetin bir coğrafyada üstelik gece vakti İran gibi tarihi kökleri derin bir ülke nasıl oluyor da cumhurbaşkanını böyle bir helikoptere bindiriyor? Akılıma bizim kömür madenlerinde patlama, sellerin dere yatakları üzerine kurulu apartmanları yıkıp can alması, altın çıkarma ocaklarında siyanürlü dağların kayması sonrası yapılan tartışmalar geldi.
Ocak patlamadı.
Bilerek patlatıldı.
Denetim hiç yoktu.
Hayır ihmal çoktu.
Selin bir suçu yok.
Doğanın intikamı!
★★★
Türkiye ile İran ikisi de Cumhuriyet; bizimki demokratik Cumhuriyet, İran’ınki teokratik Cumhuriyet.
İran modeli şöyle:
DİNİ LİDER: Ömür boyu devletin başı. UZMANLAR MECLİSİ: 88 kişi.
8 yılda bir seçiliyor. Onları dini lider seçiyor. MUHAFIZLAR KONSEYİ: 12 kişi. Yarısını dini lider atıyor. CUMHURBAŞKANI: 4 yıllığına seçiliyor. Ve İran halkının seçimle başa getirdiği Cumhurbaşkanı, dini liderin imtiyazına asla dokunamıyor. PARLAMENTO: 290 milletvekili.
4 yılda bir seçiliyor. Dini lidere bağlılar.
İran’daki bu yapının altında; Devrim Muhafızları Ordusu, 10’a yakın güçlü istihbarat servisi, devletin yasal gücünü kullanma yetkisi verilmiş sivil silahlı güçlerin ağır baskısı halk üzerinde hep canlı tutulur. İran modeli: Allah’ı, Kur’an’ı ve Hz. Peygamber’i insanların inancını esir almak ve hayatlarını kontrol etmek için kullanan din bezirganlarının düzeni oldu. Bunlar dini; çıkar, baskı, koltuk, iktidarda sürekli kalmak için egemenlik aracı yaptılar. İran toplumunu; “bizden olanlar ve bizden olmayanlar” diye ikiye ayırdılar.
★★★
İran modeli, yılların sonunda, İslam dünyasına örnek olacak ve Hristiyan dünyasının da gıpta ederek bakabileceği bir atılım, yenilik, çağdaş kurumsal yapı geliştiremedi. Başını açtığı için dövülerek öldürülen genç kadınlar, rüşvet, adam kayırma, torpil, bağımsızlığını yitirmiş yargı, gelir dağılımı eşitsizliği, yolsuzluk, yoksulluk, enflasyon altında ezildikleri için zaman zaman meydanlara protesto için çıkan halkı sindirme girişimleri İran’ın değişmez özelliği haline getirildi.
★★★
Birkaç yıl önce Kum kentinde meydanlara dökülüp protesto gösterisi yapanların hep bir ağızdan bağırdığı cümle; “Halk yalvarıyor, din adamları Allah gibi davranıyor” olmuştu.
★★★
Bizim ülkemiz Türkiye, demokratik Cumhuriyet olsun diye kurulmuştu ama “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtikten” sonra komşumuz İran’ın “Ayetullah Yönetimine” benzemeye başladı. Tek kişinin sözü neredeyse kanun yapıldı ve tıpkı İranlı halkın tanık olduğu gibi rüşvet, yolsuzluk, yoksulluk, adam kayırma, torpil, bağımsızlığını yitirmiş yargı, yüksek enflasyon, talancı yeni zenginler, cumhurbaşkanı etrafında kibirli yapılar oluştu. En son da “etki ajanlığı yasa tasarısı ile seferberlik ve savaş hali kararı alma yetkisi” geldi. Biz de neredeyse tamı tamına benzedik İran’a.
Benzeme komşuna!
Kötülük gelir başına!
Ankara’da çürüme derinde!
Polis müdürleri, Ankara’nın bazı lüks gece kulüpleri sahipliğini yapan ve uyuşturucu işine karışmış Ayhan Bora Kaplan’ı yurt dışına kaçarken yakalamışlardı. Aynı polis müdürleri iktidara darbe yapacaklar suçlamasıyla gözaltına alındılar. Bu yaman çelişki nedir, ne oluyor? Tam olarak anlayıp anlatan henüz çıkmadı. Alican Uludağ’ın dün yazdığı yeni habere göre ise Ankara Büyükşehir Belediyesi AKP’li Melih Gökçek döneminde 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden 5 gün önce belediyenin mülkünü Ankara Başsavcısı Yüksel Kocaman’a ihalesiz, 622 bin TL gibi ucuz bir paraya sattı. Başsavcı, belediye mülkü daireyi satın aldığı sırada Ankara Büyükşehir Belediyesi ve eski başkanı Melih Gökçek hakkında yapılan şikayet soruşturmalarını da yürütüyordu. Başsavcının adı Ayhan Bora Kaplan davasında da geçti. İki ayağı alçıda ve elektronik kelepçe takılı olduğu halde 9 kez evi terk eden, elektronik kelepçe ile gece kulüplerine gidip sabaha kadar eğlenen ve uçağa atlayıp Türkiye’yi terk edebilen gizli Tanık Serdar Sertçelik ifadesinde; “mafya lideri Ayhan Bora Kaplan’a ait 2 örgüt dosyasının bu başsavcı döneminde kapatıldığını” söylemiş, sonra ifadeyi polis zoruyla verdiğini öne sürmüştü. Bu haber doğruysa Ankara’da çürüme derinde.
Derya Morcalı