EVLİLİKTE YAPILAN EN BÜYÜK HATA
Geçtiğimiz günlerde bir mağazada karşılaştığım bir olay, evliliklerdeki en büyük sorunlardan birini bir kez daha hatırlattı. Bir kadın eline aldığı iki kazaktan hangisini deneyeceğini eşine sordu. Adamın verdiği cevap kalbimi burktu: “Ne fark eder, ikisi de yakışmayacak sana.” Kadının yüzündeki utanç ve hayal kırıklığı o kadar belirgindi ki peşinden gidip “Üzülme, çok güzelsin” demek istedim ama yapamadım.
Bu olay, evliliklerde sıkça yapılan en büyük hatayı gözler önüne seriyor: Küçümsemek ve eleştirmek. Eşlerin birbirini sürekli aşağılaması, kıyaslaması ya da yetersiz hissettirmesi, ilişkilerin yıpranmasının en büyük sebeplerinden biri.
Bir arkadaşım, eşinin kendisini sürekli başka erkeklerle kıyasladığından bahsetmişti. Dizilerdeki karakterleri örnek göstererek “Bak, şunlar gibi ol” diyormuş. En ufak hatasında ise “Sen beceriksizsin, kötü bir babasın” diye suçlanıyormuş. Söylediği bir cümle hâlâ kulağımda çınlıyor: “Ben artık evde huzur bulamıyorum.”
Sorun şu ki; birçok insan, evlilikteki partnerini kendi beklentilerinin idealize ettiği “mükemmel insan” formuna sokmaya çalışıyor. Kadınlar Vehbi Koç gibi başarılı bir adam isterken, kendileri hayatlarına dair basit sorunları bile çözmekten uzak olabiliyor. Erkekler ise koridorda Adriana Lima’yla karşılaşmayı hayal ederken, aynada Hint şebeğine benzeyen birini görmeyi sorun etmiyor.
Bu yaklaşım, sevgi dolu bir ilişkiyi rekabet ortamına çeviriyor. Partnerimiz, eleştirilerimizle değil; desteğimizle büyür ve gelişir. Çocuğunuzun çizdiği bir resme “Bu ne kadar kötü, hiç dağlar kırmızı olur mu?” derseniz, onun cesaretini kırarsınız. Ancak “Dağların kırmızı olabileceği hiç aklıma gelmemişti, ne güzel hayal gücün var!” dediğinizde, çocuğunuzun özgüvenini beslersiniz. Aynı şey eşler için de geçerli.
Eşine “Hayvan gibi oldun” diyerek kilo vermesini bekleyen bir insan, empati ve sevgi yoksunluğuyla hareket ediyordur. Ya da eşinin sorumsuzluğundan şikayet eden bir kadın, “Bir işi de düzgün yap” dediğinde bir şeylerin değişmesini umuyorsa, iletişim sorunlarını gözden geçirmelidir.
Toplum olarak en büyük eksiğimiz, iletişim becerilerimiz. Eleştirmek, küçümsemek ya da suçlamak kolaydır ama gönül almayı, motive etmeyi, destek olmayı öğrenmemiz gerekiyor. İnsanların “gönül dili”ne daha fazla ihtiyacı var.
Unutmayın, evlilik bir yarış değil, bir ortaklık. Eşinizin eksik yanlarını tamamlamaya çalışırken, onun güçlü yanlarını fark etmeyi ve takdir etmeyi unutmayın. Sevgi ve anlayış, bir evliliği ayakta tutan en güçlü temeldir.
Belki de başlamamız gereken yer şu basit ama etkili kural: Küçümsemek yerine yüceltmeyi seçin. Evliliğinizin nasıl değiştiğini göreceksiniz./Derya Morcalı