DOĞADAN ACI BİR GERÇEK
Doğa, içinde büyük hikâyeler barındıran bir sahnedir. Yaşamın temel döngüleri bazen sevgi, fedakârlık ve bağlılıkla, bazense acımasızlık ve kaçınılmaz sonlarla örülüdür. İşte akreplerin dünyasında yaşanan bir hikâye, bu gerçeğin en çarpıcı örneklerinden biridir.
Anne akrep, yavrularını dünyaya getirdiğinde onları sırtında taşır. Bu, onun için sadece bir görev değil, aynı zamanda içgüdüsel bir fedakârlıktır. Yavruları hayatta kalabilsin, güçlenebilsin ve kendi başlarının çaresine bakabilecek duruma gelsin diye bütün enerjisini onlara adar. Onların güvenliği, onun varlığına bağlıdır. Fakat doğanın en sert gerçeklerinden biri burada devreye girer: Bir süre sonra bu yavrular, annelerini tüketmeye başlar. Kendi güçlenmeleri için annelerinin etini yemeye koyulurlar. Anne akrep, belki kaçma şansı varken bile kaçmaz. Susar, direnmez, yavrularına kendini adar. Ve nihayetinde, onlar yeterince güçlenip kendi başlarına yürüyebilecek hâle geldiklerinde, anneleri çoktan hayata gözlerini yummuştur. O, neslinin devamı için kendini feda etmiştir.
Bu, doğanın acımasızlığının bir örneği gibi görünebilir. Ancak asıl acı olan, bu hikâyenin insan dünyasında da yaşanıyor olmasıdır. Çünkü çoğu zaman ebeveynlerimizle olan ilişkimiz, bundan pek de farklı değildir.
HAYATTAN BİR DERS: FEDAKÂRLIK VE UNUTULMUŞLUK
Anne ve babalarımız, biz dünyaya geldiğimiz andan itibaren hayatlarını bize adarlar. Daha ilk nefesimizi aldığımız anda, uykusuz geceleri, yorgun ama sevgi dolu bakışları, bizim için gösterdikleri sonsuz sabrı düşünelim. İlk adımımızı atarken düştüğümüzde ellerinden tuttuğumuz insanlardır onlar. Hasta olduğumuzda başucumuzdan ayrılmayan, aç kalmamamız için kendilerini aç bırakan, üşümeyelim diye kendi rahatlarından vazgeçen yine onlardır. Biz güçlenelim, hayatın içinde sağlam adımlarla yürüyelim diye, kendilerinden ödün verirler.
Ama zaman geçtikçe, tıpkı akreplerin hikâyesindeki gibi, biz büyürüz. Ayaklarımız yere daha sağlam basmaya başlar. Kendi hayatımızı kurma telaşı, hedeflerimiz, sorumluluklarımız derken, bir zamanlar bizim için her şeyini feda eden o elleri unutmaya başlarız. Belki hâlâ bizim için dualar eden, bizim mutluluğumuz için gözyaşı döken o gözleri görmezden geliriz. Bir telefon açmaya üşeniriz, hâl hatır sormayı erteleriz, “sonra giderim” deriz, ama o “sonra” çoğu zaman hiç gelmez.
Zaman ilerledikçe, onlar yaşlanır, güçsüzleşir. Saçları beyazlar, gözleri buğulanır. Gençliklerinde bizim için gece gündüz demeden çalışan elleri artık titremeye başlar. Oysa biz hâlâ kendi dünyamızda, kendi dertlerimizle meşgulüzdür. Ve bir gün fark ettiğimizde, iş işten geçmiş olur. Onların yalnızlığı, bizim en büyük pişmanlığımıza dönüşür.
HAYAT BİR DÖNGÜDÜR
Unutulmaması gereken bir gerçek var: Bugün biz güçlüyüz, genç ve dinamiğiz. Ama bir gün biz de yaşlanacağız. Bugün ihmal ettiğimiz anne ve babalarımızın yerinde yarın biz olacağız. Ve o gün geldiğinde, bizim de çocuklarımız kendi hayatlarına dalmış olacaklar. Onlardan ilgi beklediğimizde, belki de biz de aynı ihmalin kurbanı olacağız. Hayat, bir döngüden ibaret…
O yüzden, çok geç olmadan sevdiklerimizin kıymetini bilelim. Anne babalarımızın varlığına alışmayalım, onların her zaman yanımızda olacağını düşünerek hareket etmeyelim. Küçük gibi görünen ama aslında çok büyük anlam taşıyan şeyleri ihmal etmeyelim:Hayırlı Bayramlar Nihal Taş
📧 Her türlü soru ve geri bildiriminiz için bizimle iletişime geçebilirsiniz: guncellhaberajans@gmail.com