Ben çocukken Babamın 500 Dönüm Tarlası, Traktörü, Ortalama 150 Koyunu, Üç Beş İneği ve Danaları vardı.
Yılda 60 ton Buğday, 150 Kuzu, Bir iki Dana satardı.
Ve ben kendimizi Fakir sanırdım hep. Çünkü hep üstünüzde eskimiş Elbise ve Ayakkabi vardı.
Sobada tezek yakardık. Saman ile ekmek yapılırdı.
Ama Et yemeğinden artık bıkıyorduk, hayvanın iç organları köpeklere verilirdi. Yumurta yememek için sofradan kaçardık. Pastırma sucuk günlük yiyeceğimizdi.
Tereyağı peynir yoğurt bozulunca atar yenisini yapardı Annem.
Bana göre Zengin Şehirde oturan şık giyinen Şehirlilerdi.
Ve muhtemelen herkes böyle düşünüyordu.
Çünkü herkes çocuklarını devlet memuru yapmak için okutuyordu.
Okusun hayatı kurtulsun. Köyde hayatını çürütmesin derlerdi.
Bu düşünce geleceğimize şekil verdi. Bizi fakirleştirdi.
Ve Domates, Biber, Patlican üretemeyen bir ülke yaptı.
Şimdi buradan bakıyorum ki!
Babam çok zengin bir adammış, Resmen ağa imiş.
Ama sürekli tasarrufu kişiliğinin bir rüknü yapmış, gereksiz elbiseleri israf saymış.
Köylüler Şehire göçtü.
Sehirler büyüdükçe köyde tarla satıp Şehirde Arsa aldılar. Daire karşılığı verdiler Müteahhide üçer beşer daire aldılar.
Şimdi o Dairelerde yiyecek sebzeyi alamıyorlar. Çünkü yok.
Soğan Patates alamıyorlar pahalı.
Tereyağı, Peynir alamıyorlar.
Doğalgaz zammına kızıyorlar
Hala köylüler, Şehre göçüyorlar.
Bunlar daha iyi günlerimiz.
Nihal Taş