Kapitülasyonlar öyle bir noktaya gelmişti ki devlet gümrük tarifeleri üzerindeki kontrolünü yitirdi.
Sıfır gümrük tarifesi uygulanıyordu… Hiçbir vergi veya harç ödemeksizin ülkeye Avrupa’dan ticari mal sokup iç piyasada satabiliyordunuz.
Kazananlar Avrupalı şirketler ve tüccarlardı. Aynı zamanda yurt içinde bu malların ticaretini yapan şirketler de iyi kazanç sağlıyorlardı. Kaldı ki yurt içindeki bu şirketlerin sahipleri de mutlaka ya Avrupalıydı ya da ülkedeki gayrimüslimler ve azınlıklardı. Türkler bu sistemde ya hiç yoktu ya da limanlarda, antrepolarda, ambarlarda hamallık yapıyorlardı. Bu sistemde tek kaybedenler Türk halkı ve devletti…
Buna karşın, ülkede üretilen malların yurt dışına çıkarıp yabancı pazarlarda satmak ve ülkeye para getirmek gerçekten zordu çünkü Avrupa ülkeleri yüksek gümrük tarifeleri uyguluyorlardı. Zaten öyle üretilen pek de bir şey yoktu. El sanatları ve tarım ürünlerinden oluşuyordu ihracat kalemleri. İhracat yapma yetkisine sahip ulusal fabrikalar yoktu. Bilinen birkaç fabrikayı da Avrupalı yatırımcılar ve azınlıklar işletiyorlardı.
Avrupa’daki sanayileşme sonucu yüksek hacimde seri üretimi yapılan malların ülkeye serbest girişi, buna karşın ülkede sınırlı hacimde üretilebilen malların dışarıya satılmasındaki büyük zorluklar.
Kapitülasyonların getirdiği bu asimetrik rekabet ve tek taraflı gümrük uygulamaları Osmanlı ülkesini Avrupa’nın açık pazarı haline getirdi. Ülke ekonomik ve ticari açıdan resmen bir yarı sömürgeye dönüştü.
Rekabet edemeyen yerli üretim çöktü… Dış ticaret ve bütçe açıklarını kapatmaya çalışan devlet aşırı bir borçlanmaya gitti ve bu bir döngü halini aldı. Artan vergi yükü Türk halkını yoksulluğa ve çaresizliğe itti…
İflasın ardından devletin gelirlerinin ve üretim araçlarının bir bölümüne el konuldu… Türk halkı, kendi ülkesinde köle haline geldi.
Yani evet arkadaşım… Kapitülasyonları kaldıran Cumhuriyet’in kurucuları, aslında Türk ulusunun boynundaki ve bileklerindeki zincirleri de kırıp atmışlardı. Türkler sadece siyasi olarak değil, ekonomik olarak da bağımsızlığa kavuşuyorlardı Cumhuriyet ile birlikte.
Özgür bir Türk kadını olarak başta Ulu Önderimiz olmak üzere her birinin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Son nefesime dek minnettarım ve onların davasına sıkıca bağlıyım!
Nihal Taş