Bir ülke vardı
Hemşireler kapı kapı gezip mamanın faydalarını, çocukları daha zeki yaptığını, anne sütünün ise zararlarını anlattılar. Anneler kendi sütlerini kesip o pahalı mamaları alıp çocuklarına yedirdiler.
Ne de olsa devletin kapısına gönderdiği “okumuş” insandan daha iyi bilecek değillerdi ya “cahil” halleriyle.
Bir ülke vardı
Köylerinde mis gibi yoncaları yiyip, yağlı yağlı süt veren ineklerin sütünü bıraktırıp, okul sıralarındaki köylü çocuklara hayırsever ABD süt tozunu suyla karıştırıp dağıttılar ve lıkır lıkır içirdiler.
Ne de olsa öğretmeni veriyordu ondan daha iyi bilecek değillerdi ya.
Bir ülke vardı
Tereyağ, yumurta, sakatat kolestrolü fırlatıyor aman yemeyin ölürsünüz! diye korkuttular. İnsanlar ağızlarına sürmedi korkularından. Yerine içinde jelatin olan, bakterinin bile üremediği margarinler yer aldı sofralarda. Sonra, “Ayyy pardon o bilgi yanlışmış yiyin gari” dediler.
Zavallı halk kooosskocaa profesörlerden daha iyi bilecek değillerdi ya.
Bir ülke vardı
Günlerden bir gün kuş gribi geldi bu ülkeye.
Medya nasıl panik!
Beyaz astronot gibi giyimli bilgili adamlar tavukların ayaklarından çuvala tıkıp tıkıp imha ettiler. Halk korktu. Köylü bacım canım yerli ırk tavukları imha ettirdi, gitti reklamı yapılan virüssüz banvit tavuk, yumurta aldı afiyetle yedi. Ne de olsa koskoca gazeteci reklamında onu tavsiye etmiş fabrikasını gezdirmiş garanti vermişti.
Halk kooskoocaa gazeteciden daha iyi bilecek değildi ya.
Bir ülke vardı
Dağı bayırı güzelim zeytin ağaçlarıyla doluydu ama zeytinyağı yanınca kanserojen yapıyormuş..
Ayçiçek yağının faydalarını, yiyince nasıl hafiflediğini ve havalara uçtuğunu anlatan reklamları izleyen bacım ürettiği zeytinyağını satıp gitti ayçiçeğimsi yağa benzeyen ürün aldı.
Ne de olsa TV ondan daha iyi bilirdi.
Bir ülke vardı
Kadın doğum uzmanları başladı söze..
Avrupa’da doğurdukları çocuk başına para ödenirken Türkiye’de kapı kapı dolaşıp prezervatif dağıttılar.
Normal doğumun çarşaf çarşaf risklerini anlattılar. “Napalım doğurmayalım mı?”
“Sana gün saat verelim, bavulunu, tacını, rujunu, tüllü terliğini sakın unutma ama. Sen o saate gel 15 dk sürmez prensesss doğum yaptırırız sana.” dediler.
Koooskocaa doktordan daha iyi bilecek değillerdi ya.
ŞİMDİ O ÜLKEDE
Covid-19 diye bir virüs var. Dünya’dan sonra buraya da ziyarete geldi.
Medyadan yönetilen halk geçmiş tv başına Prof’un biri bir gün ‘maskeyi tak’ diyor, takıyor. Öbürü başka bir gün ‘çıkart’ diyor hoopp çıkarıyor.
Papağan gibi koooskoca proflar çıkıp maske-mesafe-hijyen diyor. Ezberlemiş herkes yolda, iş de her yerde marş gibi söylüyorlar. Millet de ağzı açık dinliyor.
Biri de ‘bağışıklık sistemi nasıl kuvvetlenir’ diye anlatmıyor. Takviye ürünleri, doğanın bize bahşettiği alternatif tıbbı, sağlıklı kalmanın yollarını göstermiyor.
İlginçtir ki bu virüs en çok camide, cenazede geziyor ama sahilin yolunu bilmiyor.
Halk yürüyen çelişkiye döndü. Sanki ölüm, hastalık ilk defa yeryüzüne indi. Kanser, otizm, kalp yetmezliği gibi bütün hastalıklar silinmiş yer yüzünden. Daha düne kadar korktukları deprem gerçeğini bile unuttular.
Eeee yani gos goca medyadan daha iyi bilecekler değil ya.
ESKİDEN O ÜLKEDE
Kuran’ın ilk emri OKU!
Marşının ilk kıtası KORKMA! diye başlardı.
Çalışkan, akıl feraseti açık, fıtratı bozulmamış, ilim irfan sahibi Anadolu Kadınları vardı. Diploması yoktu duvarda ama kuranı asılıydı ilmihali vardı. Ama öyle süs olsun falan diye değil. Hisleri kuvvetliydi iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı ayırt edebilirdi. Ne yediğini, yedirdiğini sorgulardı. Bir iş tutarken “el benim elim değil Fatıma Anamın eli olsun” der besmeleyle başlardı. Çok güçlüydü, dimdikti Anadolu Kadını.
Bu kadına yarenlik eden erkekte ADAM dı. Gören çekinir kendine çeki düzen verirdi. Evinin rızkını temin edip emanetlerini her türlü fitneden korurdu. Bağrının kılını falan lazerle yaktırmazdı. Çocuğunun, karısının oyuncağı olmazdı. Öyle bir beleş araba için kendi ekrana atıp olmayan şaklabanlıkları yapmazdı.
Ne mi oldu bunlara
Yıllardır önüne koyduklarını yiye yiye, içe içe, aklına girdiklerini sindire sindire fıtrat yok oldu. Epifiz bezi diye birşey kalmadı. His yok oldu. Ar damarı çatlayalı yıllar yıllar oldu.
Bunları görüp, uyaranlar “cahil ordusu” “bağnaz” “geri kafalı” oldular.
‘Devlet-i Âlâyı beğenmiyon mu bakim sen?’ dediler.
Hâlâ da öyle diyolar…
Korona mı daha korkunç, Korona sebebiyle kurulan yeni dünya düzeni mi daha korkunç? Bunu önümüzdeki zaman gösterecek.
Korana var olduğu için dünyada sistemler değişmiyor, sistemler değiştiği için korona var.
Yeni dünya düzeninin korona veya benzeri korku salgınlarına ihtiyacı var.
Korona kitleleri pasifleştiren, korkutarak sindiren, otomasyona bağlanmış sürüler elde etmek için standart ve tek tip düşünmeye iten, itaati ve kabullenmeyi ön plana alan bir araç olma yolunda büyük başarı elde etti…
.
“Yeterince büyük bir yalan söylerseniz ve bu yalanı sürekli tekrar ederseniz insanlar sonunda buna inanmaya başlayacaktır.”
Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels.
.
“Uyuyan milletler ya ölür ya da köle olarak uyanır.” – Gazi Mustafa Kemal Atatürk
.
Hiç Düşünmez, Sorgulamaz, Akletmez misiniz !? Uyan Sevgili İnsanlık !!