ÇOCUKLAR OYUN OYNASIN OKULA GİTSİN, LAKİN GELİN OLMASIN.
ÇOCUK GELİN’LERE HAYIR
Gözünüzün önünde bir hayal canlandırın. Bez bebekle oynaması gereken bir kız çocuğu daha nasıl tutacağını, nasıl kucaklayacağını bile bilmediği bir başka çocuğa analık yapmaya çalışıyor. Kadınsı özellikleri, yetileri bile daha henüz ortaya çıkmamışken taciz/tecavüz, gebelik, doğum… diye süregelen yaşantısı başlı başına bir korku tüneli.. Geleceğin ne getireceği, ne götüreceği zaten meçhul…
18 yaşından küçük bireylerin bakkala gidip içki, sigara alması yasak. Bankaya gidip, hesap açtırması yasak. Şans oyunları oynaması yasak. Bir okula bile gidip kayıt yaptıramaz. Askere gitme, vergi mükellefi olma gibi durumlar zaten söz konusu değil. Bir senede imza da attıramazsınız. Seçme ve/veya seçilme hakları zaten yok. Niye? Çünkü reşit yani olgun değil!.
Olgun olmayan bir kişinin yap(a)mayacağı işler kanunla belirlenmiştir. Çocuk yaşta evlenme yasağı da bunlardan biridir. Yerine göre tıp bilimi de devreye sokulmak suretiyle kemik yaşı tespit edilip; anne-babanın da onayı (rızası) alınmak suretiyle 17 yaşındaki birinin evlenmesi de kanunen mümkün olabilmektedir. Bu konuda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yasaları, kanunları kesin hükümler içermektedir. Buna rağmen, 18/17 yaşından küçük kız ve/veya erkek çocuklarının evlen(diril)melerini uygun (caiz) bulan, bunu da din adına yapan kesimler de vardır. Bu uygulama sadece Müslümanlarda değil; Yahudilerde, Hristiyanlarda, çeşitli pagan dinlerinde ve yine Uzak Asya, Afrika gibi bölgelerdeki dinî inançlarda da görülmektedir. 40, 50 hatta 60 yaşındaki deyyusun 8-10 yaşındaki bir çocukla gerdeğe girmesi daha doğrusu çocuğa tecavüz etmesini uygun gören sapıklar, sapkınlar her toplumda çıkabilmektedir ne yazık ki? Olgun (reşit) olmadığı gerekçesi ile -sokağında yürüyüp, parkında oynadığı- mahallenin muhtarı bile seçtirilmeyen bir kız ve/veya erkek çocuğuna nasıl olur da henüz cevizle oynama yaşında iken eş seçtirilebilir peki? Ve yine henüz oyun çağındaki kız ve/veya erkek çocukları üzerinden bilmem ne üzerinde ceviz kırma lakırdıları yapmak hangi ahlâka, dine, vicdana sığar..Çocuk yaşta evlilik sorununa bilimsel açıdan da bakılmalıdır. Bu işin biyolojisini, fizyolojisini, psikolojisini, sosyolojisini… bilmem nesini göz ardı edip de doğrudan jinekolojiye dümen kırmanın bilimsel açıdan da -hayvanlar âleminde örneğinin olmamasından hareketle- orman kuralları açısından da elle tutulur bir açıklaması, gerekçesi yoktur. Eğitim bilimlerinden, sosyal bilimlere; dinî bilimlere kadar hakeza… Özetle (hülasa) bu soruna yol açan kişiler tam anlamıyla bir sapıklık, sapkınlık içerisindedir. Sağaltım (tedavi) gerektiren bir ruh hali söz konusudur.
Peki istisna olarak kabul edilebilecek durumlar olabilir mi? Olabilir elbette. Söz gelimi henüz lise çağındaki iki genç arasında duygusal bir bağ kurulabilir. Bu gibi durumlarda -başta ebeveynler olmak üzere- Millî Eğitim, Sağlık, Aile ve Sosyal Politikalar (Sosyal Hizmetler vb.), İçişleri (Emniyet, Jandarma vb.), üniversite (sosyolog, psikolog vb.) gibi kurumlarda görevli uzman kişilerden oluşacak bir kurul devreye sokulup; düğün, kira yardımı vb. destek hizmetleri de verilmek suretiyle gençlerin gönlü hoş tutulabilir. Baştan da dediğimiz gibi bu tür bir uygulama “hamilelik gibi” istisnai durumlar için geçerli olmalı ve art niyete, suistimale, -kimi ailelerin başvurabilecekleri- ucuz şark kurnazlıklarına hele de istismar, tecavüz gibi olayların örtbas edilmesine kesinlikle izin verilmemelidir.
Olaya bir de tarih penceresinden bakmakta fayda vardır. Osmanlı’nın son dönemlerinde müslim ve gayrimüslim olarak düzenlenmiş/sınıflanmış olan toplum yapısında ibretlik bir durum göze çarpmaktadır. Müslimlerin ve tabi çoğunlukla Türklerin erkek çocukları neredeyse 5-6 yıl askerlik yapmaktadır. Askerlikten muaf olan ya da az bir bedel ödeyip gitmeyen gayrimüslim gençler ise öğrenimine, ticaretine vd. işlerine devam etmektedir. Kızların yaşantısında daha da çarpıcı (sho:ck/şok) ve hüzünlü (dramatic) bir yaşantı söz konusudur. Gayrimüslim kızları eğitimlerini, sanatsal uğraşılarını (hoby) sürdürürken; müslim kızları ve tabi yine çoğunlukla Türk kızları ilkokuldan sonra eğitimlerini bırakıp, çocuk yaşta çoluk çoluğa karışmaktadır. Kocaları da genellikle 5-6 yıl askerlik yapıp geldikten sonra gayrimüslim komşusunun yanında işe girmiş olan köylüsü, mahallelisi bir gariban olmaktadır. Şimdilerde bedelli uygulaması ile askerlikten kaçan dantelli soytarıların, gebe kalmış yani yüklü (hamile) olan eşine kadın doctor yani baksı, emçi, otacı, atasagun veya hekim, tabip arayan softaların özlemini duydukları Osmanlı düzeni bu ise; “Osmanlı torunuyuz” diye yırtınanlar koynunda haç taşıyorsa işin rengi değişir tabi!. Çünkü birilerinin dilinden düşürmediği beka sorunu asıl tam da bu noktada ortaya çıkar. “Küçük hanımlar, küçük beyler” diye seslendiği ilkokul öğrencilerinden çok şeyler bekleyen; “Bütün ümidim gençliktedir.” diyen Atatürk boşa mı konuştu sanıyorsunuz?
Hanımlar, beyler!.. Dilin, kültürün, uygarlığın temelini kadınlar atar. Onun içindir ki “anadil” deriz. Onun içindir ki Anau kültürünü ortaya koymuşuz. Onun içindir ki yaşadığımız topraklara Anadolu demişiz. Düşüncelerimizden çıkardığımız öğüde, derse bile “ana düşünce” demekteyiz. Peki, ama analık bu kadar önemli, bu kadar ulvî bir değer iken nasıl olur da akıl olgunluğuna (akıl-baliğ) erişmemiş bir çocuğa emanet edilebilir? Türk kültürü çöllerdeki ilkel saplantılara, sapkınlıklara nasıl kurban edilebilir? Uygarlıkların aşısı olan Türk kültürünü yozlaştırmak, yobazlaştırmak hangi vicdana, insanlığa sığar? Hele de “Türk’üm” diyen birisi bu rezilliği nasıl içine sindirebilir…
GHA – Konuk Yazar
Dünya Avşarlar Derneği Genel Başkanı
Şeref KOCAKAYA