“MÜLTECİLER GİTSİN” DİYENLER ŞİMDİ “ESED GİTMESİN!” DİYOR…Nihal Taş’ın kaleminden..
Uzun zamandır siyasi içerikli yazılar yazmadım. Ancak Suriye’de yaşanan son gelişmeler hakkında birkaç söz yazmak istedim. Ankara Üniversitesi’nde öğrenciyken de devamında görev yaparken de Suriyeli ve Iraklı Türkmen arkadaşlarım, Arap öğrencilerim vardı. Onların çoğuyla uzun yıllar irtibatım kesilmedi.
Suriye’deki süreci sabırla takip ettik. Susmak ve sabırla beklemek önemliydi. Bu hususta Türkiye Cumhuriyeti devleti gerekeni yapmakta olduğundan şüphe yok. Pers şahmeranı, beyaz ayı ve vampir kovboy müdahil olmasaydı 13 yıldır bu acılar yaşanmazdı Suriye’de.
Baas rejimini palazlandıran ve şımartanlar, ırkçı ve mezhep temelli davrananlar da bu işe girişmeseydi Türkiye mülteci sorunu yaşamazdı.
Kadınlar, çocuk ve yaşlıların güvenli yerlere gönderilmesi esnasında Türkiye dışında bir yer görmediler. Hiç bir zengin Arap ülkesi mülteci kabul etmedi.
4-5 milyon veya daha fazla sayıda mülteci kalıcı oldu ülkemizde. Devam eden zaman içinde ülkemizin bir kesimi tarafından göçmen düşmanlığı başlatıldı. Bazıları “Suriyeliler dönsün!” dediler ve çoğu zaman kitlesel tepkiler haklı ve meşru nedenlere de dayanıyor olsa da karar ve inisiyatif devletimizin olmuştur. Ancak masumların zulüm görmesine sebebiyet vermemek gerekir böyle hallerde.
Dün mülteciler gitsin! diyenlerin bugün “Sakın ha Esed gitmesin!” demesi yalnızca tutarsızlıkla izah edilemez; ancak basiretsizlik veya zır ahmaklıkla izah edilmesi için gayret ederiz. Türkiye’den dönüş de hemen olmaz. Beklenmez de… Kitleler halinde dönüş son bir aydır zaten devam ediyordu.
Münbiç alınana kadar bu mevzuda söz etmek istemezdim. Süreç Türkiye Cumhuriyeti devletinin asaletine yaraşır bir usulle devam ediyor.
Bölücü örgütün bütün türevleri defolup gidince yeni Suriye Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruyarak huzur bulması için birlikte gayret edeceğiz ve bu bizim için daha uygundur. Masada etkin rolü Türkiye Cumhuriyeti bu inisiyatifi çok iyi kullanacaktır. Rus üsleri ve abd üsleri de oradan çıkmazsa huzur, barış ve esenlik bulma süreci uzayıp gider.
Şimdi “Esed gitmesin!’ diyenler yarın başka ne diyebilirler artık çok da önemli değil…
Esed övgüsü yapan gazeteci, akademisyen vs. şahısların utanmaz haline şaşırmıyorum. Karabağ’da, Libya’da, Somali’de, Suriye’de etkili olan Türkiye Cumhuriyeti devletini yayılmacı olarak addeden kafalar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını hak etmiyor.
Komşuların huzuru bize de huzur getirir. Bir gerçek var ki o da Türkiye’nin bütünlüğüne kasteden örgüt ve yandaşlarına zerre kadar fırsat verilmeyecektir.
Türkmen kardeşlerimiz dışında 4-5 milyon Arap Türkçe öğrenmiş ve 1 milyona yakın Türkiye doğumlu çocuk kendi vatanında huzur içinde yaşarken Türkiye’nin garantörlüğü ile bunu ebedileştirmek isteyeceklerdir. Güçlü Türkiye ile huzur sağlanır inşallah…
Özellikle Fransa’nın ve diğer Batılı vampirlerin Esed rejimi adına söz sahibi olma istekleri sürpriz olmaz.
61 yıllık baas rejimi bitmiştir.
Akdeniz’in sularında boğulan çocukların hesabının sorulması gerekir. Gazze’de katledilen Filistinli çocukların katillerini de mahkemeye çıkarmak insanlık âleminin ortak sorumluluğudur.
Bu işin sonunda istikrarı bozmak için çok alçakça yollar da denenebilir.
Dikkat edilmesi şarttır…
Fütühat naraları atmaya gerek yok. İhtiyatlı olmaktan da başka çare yok… İnisiyatifi kaptırmadan yola devam edilecektir. 100 yıl önce Türk milletine başkaldıranların bugün Türk milletinin himayesinde olmaktan başka çaresinin olmaması ağır bir ders olur mu acaba? Dünkü atalarının suçunu bugünkü çocuklara yüklemek doğru olmamakla birlikte ders alınmasını sağlayıcı eğitim ve öğretim için ders kitapları yazılmalı….
M4 ve M 5 yolu önemli…. Misak-ı Millî sınırları da önemlidir… Hama, Humus, Halep 3H çok kıymetli… Türk şehri niteliğini kazandırmak için yarından harekete geçirmek gerek.
Doğru duruş ve hakkaniyetli davranan Türkiye’mizle övünüyoruz.