“TARİHİN RUHUYLA BULUŞMAK”
Nihal Taş
Tarih, insana sadece geçmişi anlatmaz; aynı zamanda ruhunu ve kimliğini de hatırlatır. Sultanahmet Camii’nin önünde o büyülü atmosferde durup ezanı dinlerken hissettiklerim, sadece bir mabedin ya da bir eserin karşısında yaşanan hayranlık değildi. Bu, insanın tarihine, köklerine ve ruhunun derinliklerine yaptığı bir yolculuktu.
İstanbul’a her gelişimde mutlaka bir tarihi eser görmeden dönmem. Çünkü İstanbul sadece modern bir şehir değil, geçmişin gölgesinde yaşayan, tarihin nabzını atan bir yer. Ancak Sultanahmet Camii ile tanışmam uzun zaman sonra kısmet oldu. O gün Eminönü’nden Sultanahmet Meydanı’na doğru yürürken, bir anda ezan sesinin beni durdurduğu o anı unutamıyorum. Hayatımda binlerce kez ezan sesi duydum, çoğu zaman ezanla uyanıp huzurla tekrar uyuduğum oldu, ama bu farklıydı. Bu, kalbinizi saran, sizi başka bir âleme taşıyan, zaman ve mekân kavramını unutturan bir sesti.
Sultanahmet’in Heybeti
Camii’nin kapısından içeri girdiğimde gördüğüm ihtişam, beni bir kez daha tarihin derinliklerine götürdü. İnsan ister istemez, “Bu eserler o dönemin kısıtlı imkânlarıyla nasıl inşa edildi?” diye düşünmeden edemiyor. Şimdiki teknolojiyi düşününce, taşların böylesine estetik bir düzende bir araya getirilmesi, ince işlemeler ve kubbenin göz kamaştıran dengesi daha da hayret verici geliyor.
Bugün inşa ettiğimiz yapılara baktığımda ise içimi bir hüzün kaplıyor. Ruhsuz beton yığınları, insanların birbirine daha da yabancılaştığı bir düzenin parçası haline geldi. Oysa Sultanahmet Camii gibi eserler sadece mimari değil; aynı zamanda ruhu olan, insanı manevi olarak yükselten ve düşündüren yapılardır.
Selimiye’nin Hayali
Sultanahmet’te yaşadığım bu derin hislerden sonra, Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” dediği Selimiye Camii’ni ziyaret etmeyi bir gün nasıl bir ruh haliyle karşılayacağımı sıkça düşünür oldum. Edirne’ye gitmek, o büyük mimarın ince zekâsını ve sanata olan aşkını kendi gözlerimle görmek, şüphesiz Sultanahmet’te yaşadığım o büyülü anları yeniden hissettirecek.
Tarih, İnsanın Ruhudur
Tarih benim için bir tutku, adeta başka bir dünya. Gazeteci olmasaydım, kesinlikle bir tarih profesörü olmak isterdim. Çünkü tarih, sadece geçmişin olaylarını öğrenmek değil; aynı zamanda bugünü anlamak ve geleceğe yön vermek için bir rehberdir. Sultanahmet gibi eserler, bizlere sadece sanat ve mimarideki başarıyı değil, insanın ruhunu nasıl yücelttiğini de anlatır.
Görmek ve hissetmek, bazen kelimelerin ötesindedir. İşte bu yüzden, tarihî eserlerin kapısından içeri adım atan herkes, sadece bir ziyaretçi değil; aynı zamanda o ruhun bir parçası olur. Sultanahmet Camii’nde hissettiklerimi kelimelere dökmek zordu, Selimiye Camii’ni gördüğümde yaşayacağım hisleri anlatmak ise kim bilir nasıl bir çaba gerektirecek. Ama kesin olan bir şey var: Tarih, ruhumuzun en derin köşelerine dokunan bir aynadır. Ve biz, o aynada kendimizi yeniden buluruz.