Tartışmanın Dayanılmaz Ağırlığı
Tartışma, düşüncelerin çatışması değil, hakikatin arayışıdır.
Farklı fikirlerin karşılıklı olarak ortaya konulması, aklıselim bir ortamda değerlendirilmesi ve nihayetinde ortak bir doğruya ulaşılmasıdır. Ancak bu süreç her zaman ideal koşullarda işlemez. Bazen karşımızdaki kişiyle tartışmak sadece yorucu değil, aynı zamanda üzücü ve hatta eziyet verici bir hal alır.
Zekâ seviyesi düşük biriyle tartışmak başlı başına bir sabır testidir. Mantıklı argümanlarla ilerlemeye çalışırken, karşınızdaki kişinin basit kavramları dahi idrak etmekte zorlandığını görmek, süreci zorlu hale getirir. Mantık hataları, konudan sapmalar, yanlış anlamalar ve anlamsız ısrarlar tartışmanın faydalı bir zeminde ilerlemesini imkânsız kılar. Sonunda geriye yalnızca tükenmiş bir zihin ve boşa harcanan zaman kalır.
Vicdan seviyesi düşük biriyle tartışmak ise bambaşka bir boyuttur. Burada sorun, zekâ eksikliği değil, ahlaki pusulanın bozuk olmasıdır. Haksızlığı savunan, adaletsizliği normalleştiren, empati yoksunu bir insanla tartışmak insanın iç dünyasında derin bir hüzün bırakır. Böyle biri, en açık gerçekleri bile bile inkâr edebilir, acıları küçümseyebilir ve kendi menfaatlerini her şeyin üstünde tutabilir. Böyle bir tartışma, insanın inançlarını ve değerlerini sorgulamasına neden olacak kadar moral bozucu olabilir.
Ancak en büyük eziyet, hem zekâsı düşük hem de vicdanı eksik biriyle tartışmaktır. Bu noktada, ne mantık işe yarar ne de ahlaki değerler. Karşınızdaki kişi ne söylenenleri tam olarak anlar ne de anladığında ahlaki bir duyarlılık gösterir. Gerçekleri çarpıtarak, kendi çıkarları doğrultusunda eğip bükerek, hakikati tamamen göz ardı ederek tartışmayı zehirli bir hale getirir. Bu tür bir tartışma sadece zaman kaybı değil, aynı zamanda ruhsal bir işkenceye dönüşür.
Peki, böyle durumlarda ne yapılmalı? Öncelikle, her tartışmaya girmenin bir zorunluluk olmadığını kabul etmek gerekir. Her fikir ayrılığı tartışılmaya değer değildir. Karşımızdaki kişinin zihinsel ve ahlaki kapasitesini göz önünde bulundurmak, enerjimizi gereksiz bir mücadelede harcamamak adına önemlidir. Kimi zaman susmak, çekip gitmek veya konuyu kapatmak en bilgece hareket olabilir.
Sonuç olarak, tartışma bir aydınlanma süreci olmalıdır. Ancak bu süreç, ancak iki tarafın da ortak bir zeminde buluşmaya niyetli olmasıyla anlam kazanır. Aksi halde, sadece yorgunluk, hüzün ve eziyet kalır geriye. Ve bazen en büyük bilgelik, hangi tartışmaların içine girmeye değmeyeceğini bilmektir.
Nihal Taş