Temel Karamollaoğlu: “Erdoğan yaşam koçu olsaydı başarılı olurdu”
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Karamollaoğlu, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Muhterem arkadaşlar, değerli basın mensupları, ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız;
Hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyor, toplantımıza göstermiş olduğunuz ilgi ve alaka için teşekkür ediyorum.
Bugün 6 Nisan Çarşamba… Nisan ayının ilk basın toplantısında sizlerle bir araya geldik.
Temennimiz; Nisan ayının ve bu ay boyunca idrak edeceğimiz mübarek Ramazan günlerinin, geride kalan yılın ilk 3 ayından farklı olması, ülkemizin ve insanımızın problemlerinin çözüme kavuşmasıdır.
Bizim önceliğimiz budur ve gündemimiz de insanımızın gerçek gündemidir.
Nerede O Eski Ramazanlar?
Muhterem arkadaşlar; rahmet ve bereket ayı Ramazan-ı Şerif’in huzur iklimini arıyoruz.
Bir kez daha Ramazan’a ulaşmanın sevinci ve coşkusunu yaşıyoruz.
Bir zamanlar Ramazan demek; kalabalık iftar sofralarında dostlarımız ve sevdiklerimizle bir araya gelmek, huzuru paylaşmak demekti.
Ramazan demek; mahalledeki esnafı, sokaktaki komşuları, akrabaları iftar sofrasında ağırlamak demekti.
Fakat bu Ramazan, halkımız Ramazan sevincini geçim derdiyle karşılamak zorunda kaldı.
Bırakın iftar davetlerinde misafir ağırlamayı kendileri için bile iftar menüsü hazırlamak külfete dönüştü.
Çarşı pazarda sebze ve meyveler taneyle satılır oldu. “Avrupa’da meyveyi taneyle alıyorlar” efsanesi, ülkemiz için ağır bir gerçeklik halini aldı.
İnsanımız eski Ramazanları, özellikle de ekonomik koşullar yönünden hakikaten arar oldu.
“Maalesef 20 Lira…”
Nasıl aramasın ki? İşte Ramazan ayının adeta olmazsa olmazlarından Ramazan pidesi..
İllere ve çeşitlerine göre fiyatlar değişiyor fakat ortalamasını aldığımızda;
-Bir aile iftar ve sahur için sadece ikişer tane Ramazan pidesi alsa; günlük yaklaşık 30 Lira, bir ayda 900 lira! Bu parayı nasıl ve nereden karşılayacak?
Yine aynı şekilde tek tek satılan sebzelerin fiyatları, pazar tezgahlarındaki fiyat etiketleri; zorlu bir kışın ardından zorlu bir Ramazan ayı geçireceğimizi gösteriyor..
-1 domates, 1 salatalık, 1 patlıcan ve 1 biber; bakıyorsunuz; toplam 20 lira tutmuş..
Tanesi 5 liradan, kilosu 20 liradan az bir şey kalmamış pazar tezgahlarında…
Bir esnafımız yazmış sattığı domateslerin üzerine; “maalesef 20 TL!”
Üreten çiftçi üzgün, satan esnaf üzgün, alan ve alamayan vatandaş üzgün ve perişan….
Buna sebep olan iktidar ise vurdumduymazlığa devam ediyor!
Yüksek Enflasyon; Milletin Ekmeğine Göz Dikmenin Daniskasıdır
Cumhurbaşkanı ise; “milletin ekmeğine göz dikenlere müsamaha göstermeyeceklerini” söyleyerek, hedef şaşırtmaya çalışıyor.
Milletin ekmeğine göz dikmenin daniskası yüksek enflasyona sebep olmaktır!
Bir yerde enflasyon varsa orada mutlaka gelir adaletsizliği vardır ve orada zenginin daha zengin fakirin daha fakir olması ise mukadderdir.
İşte Erdoğan hükümeti, Türkiye’yi içine soktuğu yüksek enflasyon sebebiyle milletin ekmeğine göz dikmiştir.
İnsanlar, sahurda sofraya ne koyacaklarını, iftarı neyle açacaklarını düşünüyorlar ve yoksulluk her geçen gün büyüyor.
Mutfak tüpünün fiyatı 300 lirayı geçti. Geçtiğimiz yıl bu zamanlar bir asgari ücretli, 2825 lira olan maaşıyla 25 mutfak tüpü alabiliyorken; bu yıl maaşı %50’lik artışla 4250 lira olmasına rağmen sadece 14 tane alabiliyor.
Şimdi soruyorum: 2825 mi büyük 4250 mi? Düşen sadece paranın değeri mi, yoksa düşen aynı zamanda alın teri ve emeğin de değeri midir?
Bugün Asgari Ücretin Kaç Lira Olması Gerekirdi?
İşte alım gücümüzün dramatik düşüşüne bir başka örnek daha:
Geçen sene Mart ayında domatesin kilosu ortalama 4 lira civarındaydı; bir asgari ücret tutarı ile o zaman 700 kilo domates alınabiliyordu…
Şimdi ise 1 kg domates en düşük 20-25 lira, yerine ve cinsine göre 35-40 liralara kadar çıkıyor. 25 lirayı baz alırsak; bugün bir asgari ücretle sadece 170 kilo domates alınabiliyor, maalesef…
Hangi ürünü ele alırsak alalım, hepsinde durum aşağı yukarı aynı..
Akaryakıt, ayçiçek yağ, patates, salatalık, et, ekmek; hiç fark etmez..
İktidar, asgari ücretlilere %50, memur ve emeklilere %30’lar seviyesinde maaş zammı vereceğine; herhangi bir ürüne maaşları endeksleseydi, ancak o zaman insanımızın alım gücünü koruyabilirdi.
İşte az önce verdiğim domates örneği… Geçen seneki 700 kilo olan alım gücüne ulaşması için bu yıl asgari ücretlinin maaşının en az 17 bin 500 lira olması gerekirdi.
İşte bu da bizim her zaman ifade ettiğimiz, asgari ücrette hedefin yoksulluk sınırı olması gerekliliğini göstermektedir.
Erdoğan, Gençlerimizi Hiperenflasyonla Tanıştırdı
TÜİK’in açıkladığı son rakamlar bile, Erdoğan hükümetinin ülkemizi içine soktuğu darboğazı tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Enflasyon %61’lik oranıyla son 20 yılın zirvesini yenilemiş oldu.
Bağımsız araştırma gruplarının rakamları ise çok daha vahim bir tabloyu gözler önüne seriyor.
“Dünyanın en iyi 10 ekonomisi arasında girmeyi” vadederek iş başına gelen, genç kuşakların eskileri bilmediğini ifade ederek onlara durmadan 70’lerin kuyruklarını anlatan Erdoğan, ömründe Ak Parti’den başka iktidar görmemiş gençleri hiperenflasyonla tanıştırdı.
Türkiye’nin %30’u “ciddi maddi yoksunluk” yaşıyor. Türkiye, yoksunluk endeksinde Avrupa’nın zirvesinde; aslında buna dibinde demek daha doğru olur.
Ki bu rakamlar, krizin derinleştiği 2021 ve 2022 istatistiklerini içermiyor.
Herhalde son 2 yılın verilerini dahil edersek, Türkiye’nin nasıl bir tükenmişlik içinde olduğu çok daha vahim bir şekilde karşımıza çıkacaktır.
Sefalet Endeksinde Arjantin’in Bile Gerisinde Kaldık
Muhterem arkadaşlar; daha önce, Türkiye’nin bir Arjantin modeli uyguladığını söylemiştik.
Maalesef son zamanlarda Türkiye, sefalet endeksinde Arjantin’i de geride bırakmış..
-Bireysel kredi ve kart borcundan dolayı takibe düşenlerin sayısı geçen yılın aynı dönemine göre 3 kat arttı.
-Üçü iç savaş olmak üzere, siyasi krizler nedeniyle yüksek enflasyona sahip olan ülkeler içinde yer alıyoruz.
-Erdoğan iktidarı döneminde yaşanan enflasyon 2001 krizi seviyesini bile geçti, 1994 krizine yaklaştı.
Aslında Erdoğan hükümeti ve ortakları 4 yıl önce Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle, direksiyonu bugün gitmekte olduğumuz uçuruma doğru kırmışlardı.
Ama biz Saadet Partisi olarak, Türkiye’yi uçurumdan çıkarmaya kararlıyız.
Hoşunuza gitse de gitmese de, uçuruma doğru son sürat sürdüğünüz bu arabayı doğru ve güvenli bir yola yeniden yönlendirmeye kararlıyız; böyle biline…
Erdoğan Yaşam Koçu Olsaydı Başarılı Olurdu
Değerli arkadaşlar; ekonomide vahim tablo ortadayken, Sn. Erdoğan ise son günlerde verdiği tavsiyelerle bizleri epey şaşırtıyor doğrusu..
Manda yoğurdu, kestane balı, hurma ve yulaf ezmesinden oluşan şifa iksirinden sonra; gençlere verdiği tavsiyelere de kızsak mı gülsek mi bilemedik doğrusu..
“Şöyle güzel aromalı bir kahve, sonra Türkiye’yi mutlaka gezin, hatta o da yetmez şöyle bir dünya turu yapın…” diye tavsiyelerde bulunuyor…
Gençler, bayramda ailelerinin yanına memleketlerine gidecekleri otobüs biletinin fiyatlarını kara kara düşünüyor; Cumhurbaşkanı dünya turundan bahsediyor.
Tur tavsiyelerine hiç girmiyorum bile ama gençler sadece günde 1 kez şöyle arkadaşlarıyla güzel aromalı bir kahve içseler, aylık 1000-1500 lira tutuyor…
Sn. Erdoğan; keşke işiniz yaşam koçluğu olsaydı; hakikaten başarılı olurdunuz.
Ama maalesef, size bunu üzülerek hatırlatmak isterim ki; siz her 3 gençten 1’inin işsiz olduğu, enflasyonun üç haneli rakamlara yaklaştığı, milyonlarca insanımızın da açlık ve yoksulluk sınırının altında bir gelirle hayata tutunmaya çalıştığı ülkemizi son 20 yıldır yöneten kişisiniz!
Ben Hiç Gömlek Değiştirmedim ve Başkalarının Gömleğini Hiç Giymedim
Bu arada ben bazı şeyleri ifade ederken, Erbakan Hocamıza atıfta bulunarak söylüyorum.
Erbakan Hocamız, iktidar ortağı olarak bulunduğu her hükümette; sadece Başbakan olarak değil, Başbakan Yardımcısı olarak da bulunduğu her hükümette Türkiye, büyük hamlelere imza attı.
Ben buralara atıfta bulunduğum zaman; Sn. Erdoğan da bana; “sen onlarla bir arada bulunmuşsun ama ben Hoca’nın yanında senden daha yakın oldum, gençlik başkanlığı yaptım, İBB Başkanı oldum…” diyerek bendenizi eleştirmeye kalktı.
Ben de sadece şunu söylüyorum: evet ben Hocamızın yanında bulundum, Sn. Erdoğan’la da beraber bulundum o dönemlerde… Fakat ben hiç gömlek çıkarmadım, hiç gömlek değiştirmedim! Ben, başkalarının gömleğini hiç giymedim!
Muhterem arkadaşlarım; Hoca’yla bir zamanlar beraber bulunmak demek, onun tüm politikalarını anlamak ve icraate geçirmek demek değildir; o fiilen yaşanır!
19 yıldır Erbakan Hocamızın hiçbir politikası hayata geçirilmemiştir. Kurduğu bütün şeker fabrikaları kapatıldığı için bugün şeker ithal etmek mecburiyetinde kaldık!
Ne yapayım… “Allah size akıl, fikir versin!” demekten başka çare bulamıyorum…
Durduğunuz Yeri İyice Bir Sorgulayın
Sözlerimin sonunda Sn. Erdoğan’a bir şeyi daha hatırlatmak isterim..
Katil İsrail devleti, mübarek Ramazan ayında Kudüs’te alçakça saldırılarına devam ediyor ve Müslümanları kendi mekanlarında katlediyor.
Bölgede gerilimi ısrarla ve inatla tırmandırıyor.
İsrail ile normalleşme sevdasına düşmüş olan bugün ki iktidar, Filistinlileri kınar hale geldi.
Mazlumları, her gün tehdit altında yaşayan insanları kınar hale geldi; Allah’tan korkun!
Bu nasıl bir mantıktır? Zalimi değil, mazlumu kınayacaksınız! Neden? Zalim güçlü, belki bana bir faydası olur diye! Ama emin olun, mazlumun âhı derin çıkar, Cenâb-ı Hakk tarafından alınır bu, karşılıksız kalmaz!
Nereden nereye? “One minute” çıkışından, Ankara’da Herzog’u şaşalarla karşılamaya ve şimdi de Ramazan günü Filistinli Müslüman kardeşlerimizi kınamaya varan bir savrulma!
Bugün karşı karşıya kaldığımız sıkıntılar ve ekonomik problemler; ülkemizin yöneticisi konumunda bulunan bugünkü iktidarın, mazlumlar ve zalimler arasında yaptığı tercihlerin sonuçları olabilir mi acaba; bir düşünse Sn. Erdoğan, çok isabetli bir tavır sergiler kanaatindeyim.
Hatalarınızın Bedelini Bu Millete Ödetmeyin
Filistinli Müslümanlar ve katil İsrail devleti arasındaki bu denklemde, durduğunuz yeri lütfen bir defa sorgulayın…
Sizin samimi ve dürüst bir iç muhasebeye ihtiyacınız olduğu kanaatindeyim.
Bu muhasebeyi bizlere açıklamak mecburiyetinde de değilsiniz. Ama böyle samimi bir muhasebe yapın, biz sizin o muhasebeyi yaptığınızı bundan sonraki icraatlerinizden anlarız.
Ama kesinlikle buna ihtiyacınız var. Eğer böyle bir muhasebe yapmazsanız, bu gidişatınızı düzeltmeniz mümkün olmayacaktır.
Siz gideceksiniz, ama böyle giderse maalesef bu millet çok sıkıntı çekecek. Bizi esas üzen budur.
Çünkü kendi düşen ağlamaz! Siz hata yaptınız, hatanızın da karşılığını görürsünüz; ama sizin yaptığınız hatanın bedelini Allah rızası için bu millete ödetmeyin!
Bu duygu ve düşüncelerle toplantımıza katılımınız için sizlere teşekkür ediyor, ekranları başında bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız muhabbetle selamlıyor, hayırlı günler diliyorum. Allah’a emanet olun…”
Hibya Haber Ajansı