Toplumsal Değerlerimiz ve Ekranların Sorgulanması: Bir Yansıma ve Çözüm Arayışı
Son yıllarda ekranlarda gördüğümüz diziler, ne yazık ki toplumsal değerlerimizle ciddi şekilde çatışan bir çizgide ilerliyor.
Ekranlarımızda izlediğimiz yapımlar, sadece eğlence amacı taşımakla kalmıyor, aynı zamanda toplumsal algıları ve ilişkileri şekillendiriyor. Eşini ve çocuklarını terk edip, kızı yaşındaki kadınlarla aşk yaşayan karakterlerin senaryolarda başrol olmasına tanık oluyoruz. Bu tür yapımlar, geniş izleyici kitlesi tarafından ilgiyle izleniyor. Ancak dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var: Beğenilse de bu yapımlar, toplumsal değerlerimizi hiçe sayan bir yön taşıyor.
Bu tarz diziler, sadece vakit geçirmek amacıyla izlenen birer eğlence olmanın ötesine geçiyor. Maalesef, pek çok insan bu dizilerdeki karakterlerin davranışlarını birer sosyal norm olarak içselleştiriyor. Kendi ilişkilerini ya da toplumsal ilişkilerini bu dizilerdeki örnekler üzerinden modelleme eğiliminde olan gençlerin ve yetişkinlerin sayısı her geçen gün artıyor. Özellikle, aile yapısının bozulması, kadına şiddetin normalleştirilmesi, çocukların suç işleme ve şiddet içeren davranışlar sergileyebilmesi gibi unsurlar, bu yapımlarda adeta bir alışkanlık haline gelmiş durumda. Bu da toplumsal yapının zamanla ne kadar zayıfladığını gösteriyor.
İnançlar, Saygı ve Aile Değerlerinin Hiçleşmesi
İnançlarımız ve saygımız, toplumların varlıklarını sürdürebilmesinin temel yapı taşlarındandır. Ancak, son dönemde televizyon ekranlarında gördüğümüz dizilerde, bu değerler adeta alay konusu haline gelmiş durumda. İnsanların duygusal ve dini inançlarına, değer yargılarına saygı gösterilmesi beklenirken, yapılan senaryolar, saygısızlık ve ayrımcılığı normalleştiren bir dil kullanıyor. Toplumun ortak değerleri, yalnızca birer sembol olmaktan çıkıp, ideolojik ve ticari çıkarlar doğrultusunda kolayca manipüle ediliyor.
Yeşilçam dönemi, Türk sinemasının altın yıllarıydı. O dönemdeki filmler, izleyiciyi eğlendirmenin yanı sıra onlara öğrettikleriyle de hafızalarımızda iz bıraktı. Aile, sevgi, sadakat, saygı gibi değerler, Yeşilçam’ın en belirgin temalarındandı. O filmler, insanlara yalnızca bir hikaye anlatmakla kalmaz, doğru ve yanlış arasındaki çizgiyi net bir şekilde ortaya koyarak, izleyicilerinin ahlaki gelişimine katkı sağlardı. Bugün ise, bu değerler büyük ölçüde unutulmuş durumda. Yeni nesil yapımlar, aile olmanın değil, aileyi parçalayan, bozan ve sınırları zorlayan hikayeleri ekrana taşımakta.
Toplumsal Dönüşüm: Sadece İzlemek Yetmez, Sesimizi Duyurmalıyız
Geldiğimiz nokta ürkütücü. Bugün ekranlarda gördüğümüz diziler, yalnızca toplumu olumsuz etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda genç neslin de zihinsel yapısını etkiliyor. Bu tür yapımların özellikle genç izleyiciler üzerinde büyük bir etkisi var. Gençler, ekranlarda gördükleri karakterleri taklit etme eğiliminde olabilirler. Bu da onların gerçek hayattaki ilişkilerine, değerlerine ve toplumsal sorumluluklarına zarar verebilir.
Toplumun değerlerini hiçe sayan bu tür yapımların artması, aslında bizim büyük bir toplumsal sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Televizyon, sinema ve dijital medya, insanların dünyayı algılayış biçimini etkileyen en güçlü araçlardır. Bu nedenle, izlediğimiz içerikler, yalnızca bireylerin eğlenmesi için değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk taşımak adına birer araç olarak kullanılmalıdır. Aile kurumunun ve toplumsal yapının savunulması, ekranlarda işlenen senaryolarla şekillendirilmeli ve toplumsal sorunlara duyarlılık artırılmalıdır.
Değerlerimizi Koruyarak, Sağlıklı Bir Gelecek İnşa Etmek
Bugün bizlere çok büyük görevler düşüyor. Televizyon ve sinema sektöründe, toplumsal değerlerimizi savunan yapımların sayısının artması gerekiyor. Bu, yalnızca medya profesyonellerinin sorumluluğu değil, aynı zamanda izleyicilerin de sorumluluğudur. Her birimiz, ekranlarımızda ne gördüğümüzü sorgulamalı ve bu yapımlara olan ilgimizi sorgulamalıyız. Gerçekten, yalnızca zaman geçirmek için izlediğimiz, değerlerimize zarar veren yapımların bir parçası olmak istemeli miyiz?
Eski filmler, aileyi ve toplumun temel yapı taşlarını ön planda tutarak sağlıklı bir toplumsal yapı için önemli dersler veriyordu. Bugün ise bu yapımlarda yer alan isimlerin, bu tür projelerde yer almamaları oldukça anlaşılabilir bir durum. Çünkü bugün gelinen noktada, toplumsal sorumluluğumuzu göz ardı eden yapımların içerisinde yer almak, her bir bireyin kendi vicdanına ters düşebilir.
Sonuçta, toplum olarak bu tür yapımların etkisiyle karşı karşıya kaldıkça, sağlıklı bir gelecek inşa etmek için sesimizi duyurmalı ve doğru içeriklere olan talebimizi artırmalıyız. Genç nesilleri doğru bir şekilde yetiştirmek, toplumsal değerlerimizi savunmak ve ekranlarımızda bizlere saygıyı, sevgiyi ve aileyi öğreten yapımlara olan ilgiyi artırmak için hepimizin el birliğiyle mücadele etmesi gerekiyor.
Nihal Taş