Kartalkaya’daki otel yangınında şu ana kadar 66 kişinin hayatını kaybettiği bildiriliyor. Bu büyük acı, ülke olarak hepimizin yüreğini dağladı. Hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına sabır ve yaralılara acil şifalar diliyoruz. Ancak bu yaşananlara sadece bir “felaket” demek yetersiz kalıyor. Çünkü olayın ayrıntılarına baktıkça, sistematik ihmal ve denetimsizlikler nedeniyle bu trajedinin bir tür “katliam” olduğunu görüyoruz.
BU NEDEN HEP OLUYOR?
Türkiye’de büyük can kayıplarına neden olan felaketlerin çoğunda ortak bir nokta var: İhmaller zinciri ve denetimsizlik.
• Depremler: Eksik ya da usulsüz inşa edilen binalar.
• Maden Kazaları: Soma’da yaşanan facia hâlâ hafızalarımızda.
• İş Kazaları: Yetersiz önlemler yüzünden her yıl yüzlerce işçi hayatını kaybediyor.
• Yangınlar: Standartlara uygun olmayan güvenlik önlemleri ve denetimsizlik.
Her felaketin ardından “kader” söylemiyle sorumluların hesap vermekten kaçtığı bir düzenle karşı karşıyayız. Ancak bu sadece bir yönetsel sorun değil; bu aynı zamanda toplumsal bir duyarsızlık ve demokratik basınç eksikliği sorunudur.
SORUMLULUK KİMİN?
Sorumluluk, elbette ki devletin tüm kademelerindedir. İnsan hayatını önceleyen politika ve uygulamalar geliştirmek devletin asli görevidir. Ancak toplum olarak bizler de insan hayatını hiçe sayan bu sistemin değişmesi için gereken baskıyı yeterince oluşturabiliyor muyuz?
• Güçlü bir denetim mekanizması: Kamu kurumlarının işleyişini sıkı bir şekilde takip eden şeffaf bir sistem gerekiyor.
• Toplum bilinci: Toplum olarak insan hakları ve yurttaşlık bilincini daha yüksek sesle talep etmeliyiz.
• Medyanın rolü: Güçlü bir medya denetimi, ihmalleri ortaya çıkararak değişim için önemli bir araç olabilir.
KADER DEĞİL, SORUMSUZLUK!
Her felaketin ardından kader söylemiyle olayların üstü kapatılıyor. Ancak bu durum kader değil, sorumsuzlukların sonucudur. Dünyanın başka ülkelerinde standart hale gelen uygulamalar, burada ihmal ediliyor. Oysa:
• Yangın merdiveni standartlarının uygulanması,
• Acil durum planlarının eksiksiz hazırlanması,
• Kamu denetimlerinin ciddiyetle yapılması,
• İnsan hayatını merkeze alan politikaların uygulanması zorunludur.
NE YAPILMALI?
1. Hesap soran bir kamuoyu: Halk, yaşanan her faciada sorumluların yargı önüne çıkmasını ve hesap vermesini talep etmeli.
2. Bağımsız denetim: Kamu kurumlarının ve özel sektörün denetimleri bağımsız organlar tarafından yürütülmeli.
3. Yaptırımların caydırıcılığı artırılmalı: İhmaller sonucunda can kaybına neden olanlar ağır şekilde cezalandırılmalı.
4. Demokratik basınç: Toplum, siyaset ve medya aracılığıyla, insan hayatını önemseyen politikaların uygulanması için daha güçlü bir baskı oluşturmalı.
SONUÇ: HAREKETE GEÇMEK ZORUNDAYIZ
Türkiye’de felaketlerin katliam düzeyine çıkmasını önlemek, yalnızca devlete bırakılacak bir mesele değildir. Toplum olarak daha bilinçli, daha talepkâr ve daha örgütlü bir duruş sergilemeliyiz. İnsan hayatına değer veren bir ülke yaratmak, ancak ve ancak toplumun demokratik basıncıyla mümkün olabilir.
Unutmayalım: “Kader” söylemleri değişimin önündeki en büyük engeldir. Gerçek değişim, hesap sorulan bir düzenle başlar.
Halkın sesi