Bir gün, Küfe’den gelen bir adam, Şam’da bir deve ile karşılaşır.
Bu deve, onun olmadığı halde bir başkası tarafından sahiplenilmiştir. Küfeli, devesine sahip çıkmaya çalışırken, bir tartışma çıkar. Tartışmanın sonunda, Şam’ı yöneten Muaviye devreye girer ve halkın önünde bir karar alır. “Bu deve Şamlı’nındır,” der. Ancak herkesin bildiği gerçeği, sadece Muaviye ve Küfeli bilir: Bu deve aslında Küfe’li adamındır ve dişi değil, erkektir. Ama Muaviye, halkı manipüle eder, “Bu deve Şamlı’nındır” dedikten sonra, Küfeli’ye dönerek, “Geri dönüp Ali’ye bunu anlat, o ne derse ‘evet’ diyen 10 bin adamı olduğunu söyle,” der.
Hikaye, günümüz Türkiye’sine dair önemli bir mesaj veriyor. Burada, büyük bir gücün, doğruyu çarpıtarak halkı nasıl yönlendirdiğini ve gerçeklerin göz ardı edilmesini anlatıyor. Bu, bir ülkenin içindeki toplumsal yapıyı yansıtan bir durumdur: halkın çoğunluğunun gerçeklere bakmaksızın güce boyun eğmesi.
Gerçeklerin Arasında Kaybolan Toplum:
Türkiye’de de benzer bir durum yaşanıyor. Bazı konularda neyin doğru olduğu açık olsa da, bu gerçekler çoğu zaman göz ardı ediliyor ve halk bir liderin ya da gücün söylediklerine körü körüne inanmak zorunda bırakılıyor. Özellikle son yıllarda siyasetin gündemini belirleyen söylemler ve uygulamalar, halkın doğruyu görmesini engelleyen bir perde gibi karşımıza çıkıyor. Kimse kendi çıkarları doğrultusunda sesini çıkaramıyor, çünkü gerçekler ve doğrular ne yazık ki iktidarın çıkarlarına hizmet etmiyor.
Halkın çoğunluğu, söyledikleri her şeye “evet” diyen bir kitle haline getiriliyor. Gerçekleri anlatan bir kişi, ne yazık ki sesini duyurmakta zorluk çekiyor. Bu da demokratik bir toplumun sağlıklı işleyişini engelliyor. Toplumun kendi vicdanını dinlemesi, doğruyu savunması, sesini çıkararak gerçekleri dile getirmesi gereken bir dönemde, gücün tek elde toplanması, halkın fikirlerinin yok sayılması tehlikeli bir sürece dönüşüyor.
Toplumun Duyduğu Korku ve Sessizliği:
İçinde bulunduğumuz dönem, halkın adalet ve doğruyu arayacağına dair bir umut ışığı görmektense, bu doğruyu anlatanlara karşı bir korkunun ve sessizliğin hakim olduğu bir döneme dönüşmüş durumda. Herkes sesini keserek, gücün ve liderin dediklerine uymak zorunda bırakılıyor. İşte tam burada, Muaviye’nin yaptığı gibi, halkın, doğruyu bildikleri halde “evet” demeleri isteniyor. Bu durum ise toplumsal yapıyı bozan ve halkı birbirinden uzaklaştıran bir etkiye sahip.
Sonuç Olarak:
Türkiye’nin mevcut durumu, ne yazık ki geçmişten bir kesiti anımsatıyor. İktidarın söylemleri, halkın duyduğu korku ve sessizlik, bir araya geldiğinde toplumun büyük bir manipülasyona uğradığını gösteriyor. Gerçekler bir kenara bırakılarak, sadece belirli bir güç ve liderin söyledikleri doğrular haline getiriliyor. Ancak toplumu yönlendiren bu gücün halkın vicdanıyla, gerçeklerle değil, yalnızca kendi çıkarlarıyla bir ilişkisi olduğu unutulmamalıdır.
Bir ülkenin geleceği, halkının doğruyu savunmasında ve vicdanıyla hareket etmesinde yatmaktadır. Gerçekleri dile getiren, adaletin peşinden giden ve doğruyu savunanların, her ne kadar engellenseler de, bu toplumda önemli bir rolü olacaktır. Sadece sesini çıkaranlar değil, doğruyu söyleyenler de sonunda kazanacaktır.
Mehmet Açık
📧 Her türlü soru ve geri bildiriminiz için bizimle iletişime geçebilirsiniz: guncellhaberajans@gmail.com