VATAN AŞKI VE BİR ANITIN HİKAYESİ
Fatih Küpeli’nin kaleminden
Bazı hikâyeler vardır, bir kez duyduğunuzda içinize işler, bir ömür boyu unutamazsınız. İşte bu da öyle bir hikâye… Bir doktorun, bir heykeltıraşın ve bir milletin acısının heykelleştiği anıtsal bir öykü: Şehit Ağacı.
BAŞLANGIÇ: AFYON’DA BİR MOLADA UYANIŞ
1990’lı yılların başıydı…
Tatil yolculuğunda, Afyon’da kısa bir mola veren Dr. Derviş Özer, bir çay bahçesine oturdu. O sırada, üstü başı toz toprak içinde, gözleri ağlamaktan şişmiş bir grup insan dikkatini çekti. “Hayrola?” diye sorduğunda öğrendi ki, onlar bir şehit cenazesini taşıyan köylülerdi.
Bir yanda 3 yaşındaki kızının kahkahaları kulaklarında yankılanıyor, bir yanda evlatlarını vatan toprağına emanet etmiş babalar… O an bir karar verdi: Bu çocuklar unutulmamalı, ölümsüzleştirilmeliydi.
ŞEHİT AĞACI FİKRİ DOĞUYOR
Derviş Özer’in aklına, terör şehitlerini temsil eden bir ağaç fikri geldi. Her şehidin adı bir künyeye yazılacak, bu künyeler ağacın dallarına asılacaktı. Tıpkı birer yaprak gibi… Ancak bu hayali gerçekleştirebilmesi tam 2003 yılını buldu.
İstanbul’da bir yarışmaya katılma kararı aldı ve künyeleri almak için Tahtakale’nin yolunu tuttu. Onu bir Ermeni ustaya yönlendirdiler.
“VATAN İŞİ” VE ERMENİ USTANIN VİCDANI
Ermeni usta, Derviş Özer’i dikkatle dinledi ve önemli bir ayrıntıyı hatırlattı: “Paslanmaması lazım. Evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı.” Ancak paslanmaz künyeler en pahalı olanlardı. Tanesi 1 lira 25 kuruş…
Usta, “Ticari iş değil bu” diyerek kâr almadan, 5’te 1 fiyatına, sadece 25 kuruşa verdi künyeleri. 3 bin tane…
YARIM KALAN HAYAL VE 2009’DAKİ DÖNÜŞ
Ancak hayat araya girdi, Özer yarışmaya katılamadı. Künyeler evin deposunda kaldı. Ta ki 2009’da Kızılcahamam Belediyesi’nin Şehit Fatih Duru Parkı projesine başvurana kadar…
Bu kez her şey yolunda gidiyordu ama bir sorun vardı: Şehit sayısı 6 bini geçmişti. Eldeki künyeler ise 3 bin taneydi. Eksik olan künyeler için Tahtakale’ye gidemezdi, Ermeni ustanın ismini de kaydetmemişti. Mecburen, askeri malzeme satan tüccarlardan almak zorunda kaldı.
Türk tüccarlar, “Paslanmaz künyenin kralı” diye söz verdi ve tanesi 1 liradan sattı. Gözyaşıyla şehitlerin isimlerini yazdı, dallara astı ve anıtı tamamladı. 29 Ekim’de, Cumhuriyet Bayramı’nda görkemli bir açılış yapıldı.
KIŞ GELDİĞİNDE GERÇEK ORTAYA ÇIKTI
Yağmurlar yağmaya başlayınca, acı bir gerçek gün yüzüne çıktı: Ermeni ustanın yaptığı künyeler hâlâ ışıl ışıldı. Türk tüccardan alınanlar ise paslanmıştı…
Derviş Özer, ağlayarak, Türk tüccarın künyelerini tek tek değiştirdi. Elinde kalan birkaç paslanmaz künyeyi yeniden dallara astı. O gün, vicdanıyla millet olmanın, soyun değil insan olmanın anlamını bir kez daha gördü.
BİR AĞAÇTAN ÖTESİ…
Şehit Ağacı, bugün sessiz sedasız orada duruyor. Kimi gelip dua ediyor, kimi unutmuş bile. Ama bu hikâye, vicdanlarımızda ve yüreğimizde ebediyen yaşayacak bir iz bıraktı.
“Soy sop değildir önemli olan, milleti kimin soy’duğudur.”
Bir kez daha hatırlayalım: Vatan aşkı, sınır tanımaz. Tıpkı insanlık gibi…