” Türkiye Bizim İçin Bir Kıblegah İdi… Çok düşündüm, bunu yazmalı mı, yazmamalı mı? İnsan kıblegahından gülleye eder mi? Ama maalesef bu konu yıllardır içimde birikti, taştı ve çıbana dönüştü. Artık deşildi o çıban, istesem de istemesem de artık saklayamam ki. Bilmiyorum belki beni kınırsınız, olsun, ama söylemek zorundayım. Bir zamanlar, yani gençlik yıllarımda Türkiye’ye hasrettik. Ama içimizde öyle bir aşk vardı ki, tarif etmek imkânsızdı. Yani bizim Türkiye’ye ve Anadolu Türkleri’ne olan sevdamız aşkın ötesinde bir şey idi. Ama nafile… Sovyetler Birliği’nin amansız kanunları buna izin vermiyordu. Milyonlarca Azerbaycan Türk’ünün arzusu Türkiye’ye gelmek ve burayı görmekti. Bizim için Türkiye sanki bir cennetti. Yani buraya gelebilsek sanki cennete düşecektik, diye düşünüyorduk. Çok zorlukla kasetler bulurduk ve gece gündüz dinlerdik. Bazen de en kalitesiz ticari amaçla çekilmiş bir film izlerdik, ama çok sevinirdik. Çünkü orada Türkçe konuşulurdu. Nihayet Sovyetler Birliği çöktü. Yollar açıldı. Bizlerden Türkiye’ye öyle bir akın başladı ki… Özgürlük kazanmış Azerbaycan çok zor günler geçiriyordu. Güçlü ekonomik sıkıntılarımız vardı. Bir yandan da savaş… İnsanlarımızın cebinde altın veya mücevher, ne biliyim ellerinde ne varsa satarak Türkiye’yi görmek için gidiyorlardı. Bir de bu topraklara ayak bastıkları zaman mutlaka eğilip öperlerdi. Çünkü burası bizim kıblegahımızdı. Sandık ki, Türkiye bizi baş tacı edecekti. Sanki yıllardır içimizdeki hissiyatımızı Türk kardeşlerimiz biliyorlarmış gibi. Ama nerden bilebilirler ki? Ben bunu çok sonra anladım. Ekonomik sıkıntıdan Türkiye’ye sığınan, çalışmak isteyen o kaderli bayanlarımız vardı ki, mutlaka Türk kardeşlerimiz yardım eder, iş bulur ve ufak tefek işlerde yardımcı olurlar diye düşünürken, bataklığa sürüklendiklerinin farkına vardılar. Yani tuzağa düşürüldüler ve adlarına da fahişe damgası vuruldı. Maalesef bu damga her zaman da onların kabusu oldu. Neden bunları söylüyorum? Ben 25 senedir Avrupa’da yaşıyorum. Türk televizyon kanallarını izlerken bayanlarımız hakkında olumsuz konuşmalar inanın beni çok üzüyordu. Çünkü siz nerden bilebilirsiniz bizim size olan aşkımızı, siz nerden bilebilirsiniz ki Türkiye’yi görmek için verdiğimiz mücadeleyi, Türkiye’nin bizim için bir cennet, bir kıblegah olduğunu nerden bilebilirsiniz? -diyordum içimden. Maalesef Türkiye bayanlarımızı bağrına basmadı, doğru yönlendirilmedi, kandırıldı, fuhuş bataklığına sürüklendirildi. Onu da diyeyim ki Sovyetler Birliği’nde Azerbaycan’da bir tane legal ve illegal genelev yoktu. Yani yasaktı. Yalnız bir bayan bir erkekle dost hayatı yaşayamazdı bile. Ben kendim o devirlerde İç İşleri Bakanlığı’nda çalıştığım için rahatlıkla bunu söyleyebilirim. Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir. Bugün çok hüzünlüyüm. İçim yine de aştı taştı. Bu satırları yazdım. Ama biz sizi yine de çok seviyoruz ve bu sevgi hiç azalmıyor. Ben biri olarak her sene en az üç kere Türkiye’ye geliyorum. Her defasında aynı duyguları yaşıyorum. Sanki ilk defa gördüğüm Türkiye topraklarına ayak basıyorum. Kimse bizi kırmaz umarım. Türkiye hala çoğunluğumuzun kıblegahıdır. (Bu arada bozuk Türkçem için özür dilerim).” –
Yazar: Azima Ağalarova